Varoluşun başlangıcından bu yana gerçeğin katı kabuğunu kırmak, yalnızlığına dâhil olmak zahmetli gelmiştir insanoğluna… Hakikatten yana olmak ayrışmaktır, bedel isteyen zorlu yokuşu tırmanmaktır. Yol; hikâyesinin ödülle değil cezayla biteceğini kavrayanların, trajik öyküleriyle inşa edilmiştir. Çoğunluğun değil gerçeğin dili olabilmek; ölümcül yalnızlıklarla, mutlu kalabalıkları takas etmektir birazda.
F. Nietzsche’nin dediği gibi:
“Bu gün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor, çok fazla panzehiri var.”
Pembe yalanlar, beyaz olanlar, yalanla masumiyeti aynı satırda ananlara bakıldığında; aklanmak istenen yanılgıyla, profesyonel makyözün ‘çirkinliğini örtecek kapatıcı bulmam gerek’ çabası eş değerdir.
Gerçek, safında kimseler olmadan da varlığını sürdürebilecek kadar güçlüdür. Vakti geldiğinde tüm vakurluğuyla meydana çıkmak gerçeğin en belirgin özelliğidir. Aslında insan bunu bilmekle birlikte birçok sebepten sanrılarıyla yaşamayı tercih eder.
Albert Camus’un Sisifos Söyleni’nde bahsettiği;
“Hiç kimsenin varlığın özüyle ilgili bir kanıt uğruna öldüğünü görmedim. Önemli olan Galilé bu gerçek yaşamını tehlikeye sokar sokmaz büyük bir rahatlıkla dönüverdi ondan. Bir bakıma iyi de etti. Uğrunda yakılıp ölmeye değmezdi bu gerçek.”
Ne Camus’un Yunan mitolojisinde anlatılan hikâyeyle hayat arasındaki ilişkilendirmesi, ne Sisifos’un Tanrılar tarafından cezalandırılması değildi zihnime çekiç çakan… Hakikati söylemenin bedelinin ölüm olabilme gerçekliğiydi…
Yalanlarla avunanlar içinde doğruyu söyleyebilenlerin değişmez kaderiydi bu… Yakın Doğu hatta Avrupa’yı da etkileyen Yunan mitolojisindeki Zeus, Posedion, Hades, Hephaistes, Ares, Hermes, Doinisos, Artemis diye devam eden Tanrılar silsilesi, günümüzde tek Tanrılı dine inandığını söyleyenlerde farklı boyutlarda tezahür ediyor…
Güç, menfaat, makam, ünvan, ego diye uzayan listelerinde söylediklerinin aksine birden fazla tanrıları var… İnandıklarını söyledikleri yaratıcı adına hüküm veren, ceza kesen, lanetleyen cüretkârlıklarıyla var olanlar… Bir vakitler Zeus’a inananların bile akıl sır erdiremeyeceği türden üstelik…
Ee ne diyelim o zaman: Sanrılarınızdan yarattığınız Tanrılarınız da cezalandırsın sizi…