Oturup düşünürüm bazen ellerim çenemde
Güneşli bir günde ve kurumuş çiçeklerimin önünde
“On bir ay solmaz bunlar,” demişti çiçekleri satan kadın bana ama
Soluyorlar işte…
Oysa daha yeni düşmüştü yeni ayın gölgesi üzerlerine
“Yapamazsın sen, beceremeyeceksin,” diyeceklerini çok iyi bilirim
Onlar bilmez asıl, ben yeryüzüne ayı bile indirebilirim!
Hilâl olsun hele, kancasına asacağım ağır bir paltom var benim
Dertlerim yırtmış olabilir ama yamalayan terzim de hayallerim
Haydi bakalım, o ay yeryüzüne inmesin de bir göreyim!
Ama yine de…
Yorgun olduğum saatler bezen daha çoktur yirmi dörtten
İlk kez paylaştım bunu dostumla
Unutmuşum, o da bir insan, o da etten ve ihanetten!
“Bu yüzden mi yalnızca kemikler kalır bedenden geriye?” derken…
Allah ilk dördü gösterdi bana gökyüzünden
“Bak,” dedi
“Ayın bile bir tarafı aydınlık ve bir tarafı daha da kara geceden!”
O zaman çektim işte çenemden ellerimi ve birbirlerine kitledim
Bir yolu var bu hayatın madem, öyleyse ben de yalnızca dikileceğim
Koşmadan, yürümeden öylece dikilip manzarayı seyredeceğim
Gölgesi vuran ağaçları, yasak olanları ve elma toplayanları…
Bir de çiçeklerini koklayacağım her dakika başı
Benimkinin aksine on bir ay değil on iki ay açanları!
Bu yolda fark ederim geç olmadan
Beni seyreden kutsal bir göz var üzerimdeki dolunaydan!
Son dördüm senin yanında mı olacak yoksa yalnız mı öleceğim?
Zaten ben dünyada da yalnızdım, Allah’ım çok yalnızlık çektim!
Artık ışığından faydalanmak hakkım
Hakkım, ardında kalan güneşle ardımda kalan çiçeklerimi kurutacağım
Bu sefer sahiden kurutacağım
Çünkü ben dikildiğim o yolda, zaten en güzellerini toplayacağım!
Çok geç fark ederim yolun sonundaki mezarımı
Topladığım çiçeklerim kurur, tutmaz toprağımı…