O gece hiç uyumadım. Uydurduğum hikayelerin, rüyamda gördüğüm yüzlerin resmini çizdim. Her sokak lambasının direğine onun portresini astım. Bir ralli pistinde karşılaştığım teker sesleri kadar yorgun direklere… Ama bulamadım. Ne yaptımsa ona bir daha hiç rastlamadım. Viskozitesi düşük bir sıvı gibi avuçlarımın içinden kayıp gitti. Hem de saatte 180 km hızla.

O sabah:

Ruhumun bütün aerodinamik parçaları aracımın içinde alev alıyor. Ah benim her köşesi çamurlara bulanmış Fiesta’m. Onu görebilmek için neden bu kadar küçük bir alan bırakıyorsun bana? O çelik mavisi gözleri 180 km hızla giderken göremem. Biraz yavaşla. Geride kalman hiç önemli değil.

Co-pilotumun sesini duyuyorum.

“Sol 3’ten sağ 6’ya, büyük zıplamadan hemen sonra sol 3 dikkat!”

Rampayı zıpladıktan sonra ani bir fren yapıyorum. Aslında istemsizce oluyor bu. Ve istemsizce Fiesta’mdan inerek co-pilotumu öylece yolun ortasında bırakıyorum. Seyircilerin şaşkın bakışları üzerimde dolaşıyor.

Üzgünüm.

Gerçekten üzgünüm.

Co-pilotumun sesi geliyor. Muhtemelen içinden küfrediyor ama WRC’deki tek kadın pilot olduğum için bu küfürlerini çarpık dişleri arasından sözcüklere dökmüyor. Sadece adımı söylüyor ve hırlıyor. Saldırmaya cesaret edemeyen korkak bir köpeğin hırlamaları gibi. Aramızdaki mesafe gittikçe artıyor. Ara sıra adımı ve Fiestam’ın korna sesini işitiyorum.

Sesler kesiliyor. Tekerlerimin 4 saniye boyunca yere değmediği o rampayı koşarak çıkmaya çalışıyorum. Şaşkın bakışlar yuhalamaya dönüşüyor. Kim bilir arkadan gelen ilk aracın altında ezilip kalacağım. Ama hâlâ yoldayım. Hâlâ o rampada.

Tulumum beni terletiyor. Rampanın başına gelince bacaklarıma kadar indiriyorum. Yuhalamalar artıyor. Erkek ve kadın… Tek bir destekleyenim yok. Hani onca alkış, onca tezahürat? 5 dakika öncesine kadar favori pilotunuz değil miydim? Bütün desteğiniz o çelik mavisi gözler yoluma çıkana kadar mıydı?

Ah benim güzel Fiesta’m, sen de anlamıyorsun beni biliyorum. Şaşkınsın, yorgunsun. Lastiklerinin kokusu rampanın başına kadar geliyor.

Kaskımı da çıkarıyorum. Dünya şampiyonasından elenmek ya da ceza almak umrumda değil. Ama sana olan saygımdan Fiesta’m, kaskımı nazikçe yolun kenarına bırakıyorum. Bir adam tekme atıyor sonra. O özel yapım kaskım tuzla buz oluyor. Adamla göz göze geliyorum. Benim yarışı bırakıp gitmemle zerre kadar ilgilenmiyor. Bakışlarında bir aşağılama da yok. Sadece hoşuna gidiyor. Ortalığı kızıştırmak, yuhalama seslerini yeniden alevlendirmek…

Kendimde değilim. Gözlerim her yerde onu arıyor. Seyircilerin içine dalıyorum. Ten tene bir karmaşanın ortasında tek yaptığım onu aramak. Birisi omzuma dokunup aniden geri çeviriyor. Bir kadın. Tükürmek ister gibi bakıyor yüzüme. “Sana güveniyorduk.” demek istiyor. “Hani kadınların sesi olacaktın?” demek istiyor. Ama sadece “Yazık” diyor.

Peş peşe araçlar geçiyor o rampadan. 4 saniyeden fazla havada kalmayı başarabilen yok. Beyaz bir Citroën rampadan sonra virajı alamayıp devriliyor.  Pilotlar pert olmuş aracın içinden yürüyerek çıkıyor. Herkes hayretler içinde. Benim aracımı terk edip gidişim çoktan unutulmuş.

Toz duman oluyor her yer. Muhteşem bir atmosfer, muhteşem bir heyecan sarıyor izleyenleri. Onu tam orada, o koca toz bulutunun ardında yeniden görüyorum. Yolun karşı tarafına geçmiş, virajın hemen solundan yarışı izliyor.

Muhtemelen beni hiç görmedi. Benim yarışı onun çelik mavisi gözlerini yeniden görebilmek için bıraktığımı da bilmiyor. Toprak tonlarının ardında gözleri daha belirgin, daha parlak. Yüzündeki heyecan dipdiri. Ralliyi gerçekten seviyor. Büyük bir tutkuyla hem de. Şimdi çığlık çığlığa elleri havaya kalkıyor. Yanımdan geçen turuncu i20’nin Fransız pilotunu desteklediğini anlıyorum. Marlboro baskılı ceketini çıkarıp toprak zemine fırlattıktan sonra Harley’ine atlayıp i20′ nin peşine takılıyor. Yumuşak bir virajı dönene kadar gözlerimi ondan ayırmıyorum.

Batı’ya gidiyor. İ20’yi değil de güneşi yakalamak ister gibi büyük bir hızla.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: