Kerem, Aslı’yı çok sevmiş kül olmuş onun için. Ama kimse Aslı’yı çevirip sormamış sen Kerem’i mi seviyorsun yoksa onun seni sevmesini mi? Aslı ne cevap verirdi acaba bu soruya. Sevilmek. Birinin yanıp kül olmasına sebep olacak kadar sevilmek sanırım sevmemeyi ihtimal olarak göstermiyor. Yani Aslı deseydi ki “Kerem ben aslında seni istemiyorum. Babama karşı gelmek hoşuma gidiyor. Hepsi bu” bu konuşma sırasında Kerem’in sarma yediğini hayal edebiliriz. Ama yani o zaman hikaye nasıl ilerlerdi ki? Kerem, Aslı’yı kaçırır kendine aşık olması için türlü yollar mı arardı acaba. Hadi bir de Aslı aşka inanmıyormuş. Kerem yine de çabalar mıydı? Bir insana duyulan sevda gerçekten bu kadar büyük olabilir mi? Kerem gibi sevebilir miydi yine Aslı’yı? Modern çağın aşkıyla karşılaştırmak doğru olmaz dediğinizi duyar gibiyim sevgili okur. Aşk dönemine göre değişiyorsa sadakatine nasıl güveniyoruz o zaman okurcum? Aslı ile konuşma fırsatım olsaydı ilk soracağım şey onun ne hissettiği olurdu.

Bu tarz hikayelerde hep erkeğin aşk için kendini çöllere atması, dağları delmesi ve kül olmasından bahsediliyor da neden kadınların ne yaşadıkları anlatılmıyor acaba. Hikaye sanki tek taraflı geçiyormuş gibi davranılıyor. Bence bir oturup konuşsak Leyla ile derdim ki “Leyla bu adam sana aşık olmuş seninle kavuşabilmek için çöllere düşmüş sonra sen yanına gittiğinde seni tanımamış. Sen ne dedin bu adam sana ‘sen kimsin’ dediğinde” ya da Şirin’e derdim ki “Şirin bu adam senin için dağları delmeye göz almış da bu adam dağları delene kadar senin yaşadığın ızdırabı niye kimse anlatmamış. Yoksa sevmedin mi sen Ferhat’ı” hikayeyi tek taraflı dinlemenin hiç doğru olmadığını düşünüyorum. Yani belki Şirin dağların delindiğini inkar edecekti, “Abartma Ferhat” diyecekti bir izin verseydiniz konuşsaydı kadınlar. Keşke izin verseydiniz. Aslı ile Kerem hikayesinin de çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Bu aşka karşı gelen tarafın Aslı’nın babası olması da cabası neler yaşadı acaba, ne dedi babasına. Hadi tamam tüm soruları geçelim de öz Babasının kendisine büyü yaptığını anladığında ne düşündü acaba. “Aa dur ben de saçlarımdan tutuşup kül olayım” düşüncesi pek mantıklı gelmiyor çünkü bana.

Tüm bu hikayelerin insanlara aşkı inandırmak için yazıldığını düşünürsek hangi psikopat dağları delmenin eziyet değil de bir romantizm olduğunu düşünmüş olabilir? Kendini param parça ettiğin kişiyi tanımayacak hale gelmenin neresinde aşk? Yani aşkı sadece erkekler mi yaşıyor? Bu konu da dahi izin verilmemiş kadınların duygularını düşüncelerini paylaşmalarına. Aslında sorun kadınların fikirlerini paylaşmalarına izin vermemeleri değil. Fikirlerini paylaşan kadınları ayıplamaları. Yani diyelim ki Aslı ile Kerem hikayesinin asıl kahramanı Aslı olsa; Aslı, Kerem için kendi hayatından vazgeçse ve yanmayı göze alacak kadar aşık olduğunu öğrensek toplum Aslı’ya nasıl bakardı? Ya da dağları delen kişinin aslında Şirin olduğunu öğrensek ne düşünürüz? Bir kadın bir adamı bu kadar sevmemeli. Pardon sevmemeli değil sevemez! Canım hemcinslerim her noktadan uzak tutulduğu gibi aşk konusundan da men edilmişliğimiz vardır. Biraz olsun bu kalabalıklar bizi rahat bıraksa, evinin kadını ol ve birilerine hizmet ver düşüncelerinden kurtulabilsek belki kendimizi sevmeyi başarır ve tüm bu saçmalıklara son veririz.

Abonelik
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Naki AYDOĞAN

Aşk konusunda Aslı, aslını korurken Kerem, cömert olur. Genel olarak aşk konusunda kadınlar asıl erkekler cömert olur. Aslı ile Kerem isminin anlamları üzerinden gidersek. Kadın ve erkeğin anatomik yapısı da tavırları belirlemekte. Doğa konumunda kadın doğadır erkek ise doğaldır. Özünde erkeği kontrol eden kadındır. Onun yerine yeri gelir erkeklik görevini de üstlenir. Kadınlık görevini üstlenen adamlık daha seyrek olduğu gibi toplumun gelişmesine de bağlıdır. Çoğunlukla da efsanedir Aslı ile Kerem benzeri aşklar. Günümüz de en çok çatı katına çıkılıp intihar etmeye meyillidir. Günümüz aşıkları.

%d blogcu bunu beğendi: