Sabah uyandığında düşüncelerinden kurtulamayacağı kesindi. “bu düzenin bana uygun olmadığı aşikar neden hala burada kalmaya zorlanıyorum ki?” bu soru evrene sorduğu bir soruydu ve cevabı yoktu. Onlar, insanlar gibi değildi doğduklarında kendi aralarında dediklerine göre “öjenikler” idi. İnsanların saf kanlarının değişmesiyle birçok özelliklerini kaybetmeye başlamışlardı en sonunda ise beyinleri sadece düşünme ile hayatlarını sürdürmelerine yardım etmişti. Ancak öjenikler ‘üstün’ insanlardı. Düşünme yetisi sayesinde yapabilecekleri birçok alan vardı. Düşünce gücüyle insanların yaşamlarını tamamen değiştirebilirlerdi. Kendi yaşamlarını ise altüst edebilirlerdi. Diğer insanların yaşamları bu kadar basitken sırf kanları değişmesin diye diğer insanlarla aşk yaşamaları bile yasaktı. Leyla işte böyle bir yaşamda taşıdığı kanın getirdiği sorumluluklarına uygun davranmalıydı. Kanını her zaman korumalıydı. Bu düşünceler onun gibi düzene uymakta zorlanan kişilerin delirmesi için nerdeyse yeterliydi.
Leyla öjenik olduğu için düşüncelerine dikkat etmeliydi. Öjenikler düşüncelerinde bulunan olayların gerçekleşmesine sebep olabiliyorlardı. Eğer bir öjenik diğer insanların yaşadığı olaylar hakkında güzel bir an düşünürse o olayı o kişi yaşıyordu. Tabii durum tam tersi için de geçerliydi ancak kıskançlık duygusu hariç. Bir öjenik kıskançlık duygusu ile kötü bir an düşlemeye başladığında bu olay o öjeniğin o kötü bir olayı yaşamasına neden oluyordu. Leyla ise bu noktadan hep kaybediyordu. Düzene uymak zorunda kalmak istemiyordu. Hayatı kötü bir insan dahi olsa normal yaşamak istiyordu. Geçmişte atalarının kendilerini saklamasına ve diğer insanlardan ayrılmasına alışamıyordu. Düzene karşı gelen bir öjeniğin herhangi biri tarafından cezalandırılmasına gerek yoktu. Bu ceza işini de zihinleri yapıyordu. Dışarıdan normal bir insan görünümüne sahiplerdi. Leyla ise çok kıskanç biriydi. Tüm güzelliklerin sadece onunla olmasını istiyordu. Bu durumda hayatı tahmin edileceği gibi pek güzel geçmiyordu. Başarılı olmak istiyordu ancak kıskançlık duygusuyla istediği hiçbir şeyi elde edemiyordu. Derken dün geceki olay yaşandı Leyla hayatında ilk defa bir şeylerin iyi gitmesini istedi. İlk defa bir insan hakkında iyi dileklerde bulundu. Başka bir insanın hayatında olmak istedi ancak bu insan bir öjenik değildi. Ve zihnini yönetebilirdi ama duygularını değil. Normal bir insana karşı duyduğu bu sevginin onun başına neler açacağını çok iyi biliyordu. Zaten şimdiye kadar sürekli düşünceleri yüzünden acı çekmemiş miydi. Şimdi de duyguları için acı çekmeye hazırdı. Ancak olanlar düşündüğü kadar hafif olmadı. Duygularının bedelini Leyla değil ilgi duyduğu insan çekiyordu. Leyla onu sevdikçe başına türlü belalar geliyor, defalarca ölüm tehlikesinden kurtuluyordu. Leyla ilk defa düzene uymaya ve duygularından kurtulması gerektiğine karar verdi. Duygularını kurtarmak için her zaman düşüncelerini kullandı. Sonuçta bir öjenikti diğerlerine nispeten düşüncelerini daha etkili yönetebilir ve duygularının önüne geçebilirdi. Derken Leyla duygularını unuttu. Sanki bir robot gibi sadece düşünceleriyle hareket etmeye başladı. Diğerlerine uymaya ve hayatı “olması gerektiği gibi” yaşamaya başladı. Hatta ara ara normal bir insana duyduğu sevginin sadece düzene karşı gelmek için kendi çapında yaptığı bir eylem olduğunu düşünüyordu.
Leyla aslında hayatında olan gelişmelere ayak uydurmak istiyordu. Varlığını kanıtlamak, kim olduğunu bulmak istiyordu. Diğerlerinin zihinleri bu kadar bile çalışmazken nasılda kendilerini düzene koymuşlardı. Kendi uydurdukları düzene! Düzen denilen şeyin her kes için aynı olması gerekmiyor muydu? Bir düzen olabilmesi için her şeyin bir ahenkle dans ediyor olması gerekmiyor muydu? Ama burada insanlar aç ve tok, fakir ve zengin gibi sınıflara ayrılıyordu. Gerçekten saklanması gereken Leyla mıydı? Düzene uymayan Leyla mıydı? Yoksa diğer insanların kurduğu bu düzen onları kurtaracak mıydı?