Yağmur çiselemeye başlarken, adımlarım hızlandı. Sokak lambalarının ışığı, yağmur damlalarında yansıyarak etrafı ıslak bir perdeyle örtüyordu. Her damla, asfalta düşerken kendi küçük ışık izini bırakıyor, sokakları mistik bir atmosferle sarıyordu.
Karşı kaldırımda bir siluet gözlerime ilişti. Puslu havada, Nazan’ın tanıdık hatları belirmeye başlamıştı. Gözlerim sadece ona odaklıyken kalbim hızla çarpmaya başladı. Hızlı adımlarla yanına yetiştim, nefes nefese.
“Nazan, burada ne yapıyorsun?” dedim. Sesimde karmaşık duygular yankılandı. Nazan sıcak bir ses tonuyla cevapladı. Yağmura rağmen yüzünde parlayan bir tebessüm vardı. Onun gülümsemesi, yağmur damlalarının üzerinde ışığın bir yansıması gibiydi. Bakışları, içime doğru yayılan sıcaklığı yükseltiyordu.
“Seni bekliyordum. İçimde bir his vardı, buraya geleceğini biliyordum,” dedi.
Şaşkın gözlerle Nazan’a yaklaştım. Islak saçlarından süzülen damlalar, yüzündeki gülümsemeyle birlikte adeta gri bulutları dağıtıyordu.
Nazan’ın deniz yeşili gözlerine bakarak merakla sordum: “Niçin beni bekliyordun?” Sesindeki heyecan, beni içine çekiyordu. “Dün gece rüyamda bir mesaj aldım,” dedi titrek bir sesle. “Senden geliyordu. O an içimde bir his belirdi, senin buraya geleceğini söylüyordu.”
Bu tesadüfi buluşmanın arkasında, daha öte bir anlam vardı. Nazan’ın gözlerinin derinliğindeki gizemi merak ettim. Geçmişte yaşadığı zorluklar, onu bugünkü güçlü ve kararlı kişi yapmıştı. Çocuksu bir heyecanla, Nazan’ın eline uzandım. Parmaklarımızın birleştiği anda, içimdeki elektrik yükü bedenimi doldurdu ve geleceğimizin birbirine bağlı olduğunu anladım. Yağmurun damlaları, ellerimizin arasında dans ediyor, gökyüzündeki ışıklarla birleşiyordu. O an, içimdeki hislerin gerçekliğine ikna oldum ve Nazan’ın yanında olmanın doğru olduğuna kanaat getirdim. İçimdeki huzur ve mutluluk artık açık bir şekilde hissediliyordu.
Bir otobüs durağa yaklaştı. El ele otobüse binmek için adımlarımızı attık. İçeride ki kalabalığın arasından sıyrılarak arkaya doğru ilerleyip yan yana oturduk. Otobüs hareket ettiğinde, Nazan gülümseyerek bana döndü. İçerideki kalabalık arasında, onun mahcup bakışları ve gülümsemesiyle hipnotize oldum. Otobüsün içinde, zaman durmuş gibi hissediyordum.
“Öykülerini anlatmaya devam et,” dedi Nazan. “Birlikte yaşadığımız o kadar çok şey var ki.”
Kalbimdeki coşku ve Nazan’ın destekleyici bakışlarıyla, öykülerimi anlatmaya başladım. İçimdeki kelimeler akıp giderken, yaşadığımız macera, sevinç ve hüzünleri paylaştım. Nazan dikkatle dinliyor, gülümsüyor ve ara sıra anıları hatırlatarak beni cesaretlendiriyordu. Otobüs ilerledikçe, birlikte geçirdiğimiz o anları yeniden yaşıyorduk.
Sonrasında uzun bir süre sessizce oturduk. Bakışarak anlamlı bir iletişim kuruyorduk. Göz temasımız, tüm kelimelerden daha güçlü bir şekilde duygularımızı iletiyordu. Nazan’ın gözlerindeki derinlik, içime huzur dolu bir nehir gibi yayılıyordu. Her bir nefeste, birlikte geçirdiğimiz anılar gözlerimizin önünden geçiyor, aşkın sihirli dünyasında kayboluyorduk. Ardından Nazan elini elimden çekerek kalktı. “Burada inelim,” dedi ve birlikte otobüsten indik.
Sessizce yürümeye başladık. Her adımda, aramızda ki bağı daha da güçlendiren bir his vardı. Islak sokaklarda dolandık. Yağmurun ardından gelen taze havayı içimize çekerken, yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğumuzu hissediyorduk.
Sokak lambalarının ışığı altında yürüyerek, içimizdeki öykülerin sonunun gelmediğini anladık. Geleceğimizde birlikte yaşayacağımız daha birçok an ve mutluluk bizi bekliyordu.
Bir sokağın başında durduk ve Nazan, kendi sokağının hemen ileride olduğunu söyledi. “Çocuklar eve dönmüş olmalı, beni bekliyorlardır,” dedi. Vedalaştıktan sonra içimde bir boşluk oluştu. Sanki bir parçam da Nazan’la birlikte kopmuştu.
Yağmurun yeniden hafifçe yağmaya başlamasıyla birlikte, ışıklar asfalta döküldü. Etrafı hüzünlü bir atmosfer kaplamıştı. Durağa doğru adımlarımı hızlandırdım. Otobüs bir türlü gelmiyordu. Gözüm karşıda ki camları buğulu olan meyhaneye takıldı. İçerisi kalabalıktı. Ağzımda sigara, sırtımda ise büyük bir sancıyla oranın kapısına yaklaştım.
Meyhanenin içine adım attığımda, buruk bir hava beni sardı. Sigaramın dumanıyla karışan meyhanenin tütün ve anason kokusu, geçmişin acı hatıralarını zihnimde canlandırdı. Gözlerimi kısarak etrafı süzdüm. Köşede ki boş bir masaya doğru oturmak için ilerledim. Garson yanıma yaklaşarak içki isteyip istemediğimi sordu. Bir kadeh viski söyledim. İçkimi yudumlarken boğazımdan geçen her damla, içimde ki sızıyı hafifletti.
Bir anlığına gözlerim kapandı. Nazan’ın gülümsemesi gözlerimin önündeydi. Onunla geçirdiğimiz anlar, bana cesaret ve umut veriyordu. Onu tekrar görmek, yaşadığım duygusal yükü hafifletecekti.
Yavaşça gözlerimi açtım ve kararlı adımlarla meyhanenin çıkışına yöneldim. Oradan ayrıldığımda, kendimi sokaklara bıraktım. Yağmur hâlâ çiselese de artık ondan kaçmak istemiyordum. Yağmur damlaları yüzüme değerken, içimdeki karmaşık duyguların fırtınasıyla boğuşuyordum. Geçmiş ve geleceğime dair belirsizlikler, her bir damla ile birlikte, içimdeki huzursuzluğu besliyordu. Yağmur damlalarının düşüşünü izlerken, aklım yeniden Nazan’ın rüyasına gitti. O’nun yanına varmak için adımlarımı hızlandırdım. Yüreğimde ki merak ve heyecan birleşerek nefesimi kesiyordu.
***
*Cemil Kavukçu’ya ait “Malı Baba” öyküsünden esinlenilmiştir.