Son zamanlarda kadınlar ile erkeklerin aynı değeri görmesi için çabaladığımız her alanda duyduğumuz garip bir soru var “Erkekler ile kadınlar eşit değeri hak ediyorsa neden şimdiye kadar hiçbir alanda herhangi bir kadının adını duymuyoruz?” Sanırım bu sorunun yanıtını en güzel Virginia Woolf-Kendine Ait Bir Oda kitabında veriyor. Woolf kitabında eğer Shakespeare’in kız kardeşi olsaydı neler yaşayabileceğine dair kısa bir hikaye anlatıyor. Biz de bu hikayeden esinlenerek sizlere Shakespeare’in kız kardeşi hikayesini anlatmak istiyoruz. Öncelikle Shakespeare ile aynı yeteneklere sahip olan bu kız kardeş, Shakespeare’den tek farkı olarak cinsiyetinin kız olduğunu belirtelim.
Judith, dönemin şartlarından dolayı Shakespeare kadar şanslı olmadığı için eğitim alması için okula gönderilmedi bunun yerine Shakespeare kız kardeşine okumayı ve yazmayı öğretti. Kız kardeşinin anlama hızına hep hayran kalıyordu. Okuma yazmayı tamamen öğrenen Judith her zaman yazmaya ilgisi vardı. Sonsuz hayal gücünü kağıda geçirirken bunları etrafından gizlemek zorundaydı çünkü biliyordu ki okuma yazma bilen kızlar üstelik hikayeler, romanlar yazan kızlara pek güzel bakılmıyordu. Judith yazdığı hikayeleri tek bir kişiden gizlememesi gerektiğini biliyordu o da Shakespeare idi. Yazdığı hikayeleri annesi ve babasından gizli olarak kardeşine bahsetmek için zaman yaratmaya çalışan Judith’i bekleyen bir sürpriz vardı: Ailesi Judith’i evlendirmeye karar vermişti! Onun için en güzel gelecek buydu. Ya da kendileri için en güzel gelecek buydu çünkü evleneceği adam Judith ile evlenebilmek için ailesine para veriyordu. Ailesi, 15 yaşındaki Judith ile evlenmeyi bekleyen 50 yaşındaki adamla oldukça mutlu yaşayacaklarına inanıyordu. Çünkü Judith’in mutluluğu o kadar önemli değildi, ailesi mutlu olacaktı. Yazdığı hikayeleri kardeşine göstermek isteyen kızımız her şeyden habersiz bir plan yapmıştı. Yazılarını kardeşine kendi vermeyecekti kardeşi odasında bulacaktı. Yazdığı hikayeleri kardeşinin odasına bıraktı ve onun dönüp yazılarını okumasını bekledi. O gün Shakespeare eve döndüğünde ailesi Judith’i isteyen adamdan bahsetti. Ailesi onu kız kardeşinin gerçekten mutlu olabileceğine inandırdı. Daha sonra odasında isimsiz yazıları bulan Shakespeare, sabaha kadar gözlerini bu yazılardan ayıramadı ve bunları kimin yazabileceğini düşünmeye başladı. Kim bu kadar akıcı ve sürükleyici hikayeler yazabilirdi ki? Bu sorunun cevabını en son okuduğu yazıda buldu. Bu yazıda küçükken kız kardeşiyle birlikte hayal ettikleri masal vardı. Evet artık emindi bu yazıları kız kardeşi yazmıştı. Kardeşinin yetenekli olduğunu biliyordu ancak o evlenecekti! Bir kadın gibi yaşaması gerekiyordu. Hayal dünyasından vazgeçmeliydi. Durumu fark eder etmez kız kardeşinin yanına gitti Shakespeare. Onu yazı yazarken buldu. Kardeşini gören Judith hemen yazılarını nasıl bulduğunu beğenip beğenmediğini sordu. Shakespeare bu soruya yanıt vermek yerine onun evlendirileceğinden ve nasıl yaşaması gerektiğinden bahsetti. Çünkü o bir erkekti ve kız kardeşinin nasıl yaşayabileceğine karar verebilirdi. Judith bunları duyduğunda nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Tek tutunabileceği dalı da ellerinden kaymıştı demek kardeşi de onu desteklemiyordu daha kötüsü evlendirilecekti! Buna nasıl boyun eğebilirdi. Kendi için hayal ettiği yaşamından vazgeçip bir adam için köle mi olacaktı? Üstelik bu adamı tanımıyordu bile. Buna son vermeliydi bunun için ailesine yazılarından kendi yeteneğinden bahsetmeliydi o zaman kızlarındaki yeteneği görüp onun için daha güzel bir gelecek düşünebilirlerdi. Bir akşam tüm cesaretiyle ailesinin karşısına geçip yazılarını okumak istedi. Tahmin edileceği gibi ailesi çok güzel karşılık vermedi. Judith’in cadı olabileceğini bile düşündüler. Çünkü ancak büyü yapabilen kadınlar okuma yazma bilebilirdi. Tüm kapıları kapanan Judith başka çıkış kapısı aramaya başladı. Tek çaresi evden kaçmaktı. Tamam ama nereye gidebilirdi? Karar verdi Londra’ya gidecekti orda kendi hikayesini yazacaktı. Bir gece var olan tüm eşyalarını toplayıp yola çıktı o gece 16 yaşına girecekti. Kendinden daha mutlu kimse yok diye düşünüyordu. Özgürlüğüne kavuşacağına inandığı attığı her adım ona güven veriyordu. Londra’ya geldiğinde bir yaz bahçede tanıştığı arkadaşının evini aramaya başladı. Arkadaşı ona adresini yazmıştı ailesiyle birlikte Londra’ya gelirse yanına kesinlikle uğramasını istemişti. Arkadaşının evine sorarak ulaşan Judith, arkadaşını verdiği adreste bulamadı. Evet o da evlendirilmişti! Yeni adresini alır almaz ona koştu. Arkadaşını kapıda görünce çok mutlu oldu. Judith ona başından geçen her şeyi anlattı. İlk başta ona deliymiş gibi bakan arkadaşı yaşadığı hayattan sonra onun doğru olanı yaptığına inandı. Arkadaşı Judith’e bir tiyatro sahnesinin adresini verdi. Orda yazıları okunabilir hatta belki de sahnelenirdi! Bu kadınlar için gerçekten bir çıkış kapısı olabilirdi. Adrese giden Judith’i tiyatronun müdürü karşıladı. Müdürün karşısına geçip bir rol istediğinde tüm erkekler ona güldü. Tiyatro müdürü ona dans edebilen, yazı yazabilen ve oyuncu olan kadınlar hakkında bir şeyler geveledi. Hiçbir kadın dedi, yetenekli bir aktris, yazar ya da dansçı olamaz! Kendini yine tüm kapıların kapandığı bir yerde bulan Judith ne yapacağını bilmiyordu. Elbette onlara cevap verebilirdi, yeteneklerini gösterebilirdi. Ancak ona inanırlar mıydı? Ya onu yalnız yaşamasına izin verirler miydi? Ne yapacaktı şimdi. Derken oyuncu menajeri olan Nick bu sahneyi görüp Judith’in cesaretinden etkilenmişti. Ona bir teklif sunmak istedi. Nick ile evlenecekti bunun karşılığında yazıları sahnelenecek hatta isterse kendi de oyuncu olabilirdi! Ne yani şimdi Judith yetenek özgürlüğü için bir erkekle beraber olmayı kabul mu etmeliydi? Ama biliyordu ki eğer bu teklifi kabul eder ve yazıları sahnelenirse tüm kadınların elinden tutabilirdi. Diğer kadınlar için bu teklifi kabul etti! Kısa sürede evlendi ve Nick vadettiği gibi yazılarını sahnelemeye başladı. Tüm bunlar Londra’da büyük bir çağın başlangıcı olabilir miydi? İlk gösterimde kapısında sıralar olmuştu. Çünkü herkes bir kadının neler yazabileceğini merak etmişti. Daha sonra herkes bu eserden çok etkilendi bir kadının da bir erkek kadar yetenekli olabileceğini anladılar. Derken Judith’in piskopos kardeşi Londra’da kardeşinin yaşadığı her şeyden haberdar oldu ne de olsa kendisi de bir oyun yazarıydı buna bir son verilmeliydi çünkü utanç duyuyordu. Ardından gazetelere şu yazıyı bastırmıştı: “geçmişteki, şimdiki ya da gelecekteki hiçbir kadın bir erkek kadar yazma yeteneğine sahip değildir.” Bu yazıdan sonra Judith’in oyunu izlenmedi hatta oyunculara taşlarla sopalarla karşılık verildi. Bir piskoposun yazısından sonra elbette Judith yeteneklerini gizlemeyecekti yazmaya devam etti! Ve evet Judith’in bir cadı olduğuna karar verildi. O yakılmalıydı çünkü cennete gidemezdi. Bir gece Judith yazdığı oyunun final sahnesini düzenlerken bir grup erkek tarafından evinden alınıp şehrin meydanına getirildi. Burada yakılacaktı! Her kadına Judith’in yakılması bir ders olmalıydı ki cennete gitmeyi hak etsinler! Judith meydanda herkesin gözlerinin içine bakarak yakıldı. Doğru olan buydu onlarca.
Sizlere olabildiğince geçmiş kadınların yaşadığı sorunları bu yazımızda anlatmaya çalıştık. Her ne kadar geçmişte diye anlatsak da biliyoruz ki günümüzde de destek bulamayan kadınlarımız zorluklar yaşamaya devam etmektedir. Ve biliyoruz ki Judith kadar cesur kadınlar hep var. Var olsunlar!