Ben büyük harflerden ürktüm bayım. Büyük hezimetler altında yenen büyük lokmalardan. Ağızlara sığmayan kelime paçavralardan. Bir tükürük gibi verilen sözlerden. İçini nefretle büyütmüş gözlerden ve en çok büyük anlamları çiğneyen beyinlerden korktum. İşte bu nedendendir ki büyüklüğe nefretim. Sanmayın ki bu nefretin de büyüğüne talibim. Sanırım nispeten küçük şeylere meyilliyim. Küçük bakışa, küçük söze, küçük gülüşe ve küçük mutluluğa…
Şüphesiz ki yüreğin de küçüğü lazım bayım. “Yüreği büyük” sıfatına nispeten söyler dururum bunu. Bir çocuk kalbi kadar küçük yürek, bir serçe adımı yahut bir muhabbet kuşu gagası kadar küçük. Bilirim ipek kozası kadar derin anlam saklar küçük yürek. Bakmayın cüsseye, fıtrata veya ırka. Meziyettir küçük yüreği taşımak oysa. İnceliklerle bezenir ruhu okşar küçük yürek. Gözlerinden anlarsınız ince düşünceli insanı ya da bir sözüyle çok şey anlatır ya bazıları küçük bir lafına bile talip olursunuz o insanın işte öyle bayım. İşçiliği bir örümcek ağına dayanır mesela. İnce detayları süsler kendi el yazısıyla. Ne kadar saklanırsa saklansın ele verir kendini bir deniz kabuğu misali inci doğurmasıyla.