çocukluğumdan kalan biblolar var,
şimdi beyaza boyalı kitaplığın en üst rafından düşüp
kulağının tekini kıran kedili biblolarım var.
uçları püsküllü pembe bir battaniyem var,
geceleri rengi gözümü alan
pek de ısıtmayan pembe battaniyem.
çocukluğumdan kalan kırılmışlıklarım
var,
yetişkinliğimin getireceği kırılacaklarım.
gençliğimin, onlularımın tam ortasında
majör depresyonlar,
nefes kesen ataklarım var.
bütün olup toprakla
göğün maviliklerine yükselmek isteyen
yeşil saçlı bir hippi var göğüs kafesimin içinde,
her şeyi yakıp yıkmak isteyen sinirli,
toy bi’
anarşist.
terle boğularak uyanılan uykular
ve yaşlarla dalınan uykular,
midemi bulandıran avrasya tüneli,
annemi heyecanlandıran boğaz köprüsü.
saçlarımı kesip beni kel bırakan
prensesler,
şarabıma zehirler katan kraliçeler.
öpüp bağrına basmaya çekinen
pek güzel kadınlar,
reddedilmenin yüküyle ezilip büzülen
çokça gururlu adamlar.
hiç ben olamamış ben,
ben’i bulma yolunda tonlarca benzin harcayan ben.
çatlak dudakların kanamaları,
gecekondunun çatlak
aynaları.
limon kolonyaları,
gül kokulu tesbihler.
öldürme gücü verilmiş insanlar,
ölme gücüne sahip olmayan ölüm sevdalıları.
sahibi olmayan pazar arabaları,
asfalt kokulu ezilmiş narenciyeler.
boynu bükük cellatlar
boynu hiç olmamış kurbanlar.
cam balkonlu 3+1 evler,
çatı katı, gölü seyreden malikaneler.
bankadaki son parayla yapılmış pembe ev,
köyün tepesi, arı kovanları.
anlatılması imkansız anılar,
hiç yaşanmaması gereken anlar.
öpülmesi gereken omuzlar,
ve dudaklara günah parmaklar.
yıkılacak yollar,
dökülecek camlar.
çocukluğumdan kalan biblo,
ve tütün kolonyası dedemin.
yolunda rosa’nın ilerleyeceğiz,
öpeceğiz tüm çiçeklerin yapraklarından.