Biliyor musun bugün içime mutluluk bıraktın yine. Hem de hiç farkında olmadan. Sesini duydum öylesi içten, öylesi sevinç doluydu ki içimdeki bütün hüzünleri yok etti. Nasıl da güzel oynuyordun Asrın bebekle. Emin de değilim aslında, adının Asrın olduğuna.
“Hoppa” derken çocukluktan kalma bir neşe vardı ses tonunda. Orada buldum kendimi ve bir kez daha anladım, seni nasıl olup da bu kadar çok seviyor olduğumu. Siz fark etmemiştiniz ama dans ediyordunuz aslında renklerin dünyasında, eşsiz notaların eşliğinde. Kaç kere izledim sayısını bilmiyorum, her seferinde daha da sevinçle neşeyle doldu içim. Sanki yıllardır hayal ettiğim, gerçekliğe dönüşmüşte, onun mutluluğu sarmış bütün ruhumu.
“Sesin. Sesin. Sesin.
Öylesi İçten, öylesi derin…
En güzel gülüşü bebeğin
Gerçekliğe düşen hayalin.
Keşfedilmemiş ezgilerin,
Coğrafyası senin sesin!”
Bir masal anlatıcısının tonlamasından dahi daha masalsı. En güzel ezgiye sahip şarkının kendisi. Yakamoz vurmuş denizin, martılar ile kucaklaşması gibi. Ne de güzel, Ne de büyüleyici…
Aslında birkaç gün önce, yıllar öncesinde arkadaşların ile bir arada müzik, şarkı ve şiir üçlemesi anınızı keşfetmiştim. Ve elbette şiire can veren senin nefesindi. Orda da kaybetmiştim benliğimi kelimelerinin arasında ve camın ardında öylece kala kalmıştım. İşte şimdi bu defa hüzün yerini içi içine sığmayan onulmaz bir heyecana devretmişti. Kıpır kıpır, koşturan bir çocuk misali.
Ne çok isterdim bu hissettirdiklerini seninle paylaşabilmeyi. Ne çok dilerdim yüreğinde coşup taşan kahkahalarını benimle paylaşmanı. Uzaktan izleyip tanıklık etmeye çabalıyorum anlarına. Oysa birlikte karşılamak vardı doğan günü, yağan yağmuru, kıyıya vuran dalgaları…
Yalnızı oynayan kimsesizliğin,
Sebebi nedir bilinmeyeninin,
Yüreğinde taşıdığın gizin,
Kalbime ağrındır sessizliğin!
Nasıl oldun endişesi,
Yoksun ama varsın gibi…
Ne gündüzü kaldı ne gecesi.
En büyük yaramsın içimdeki!
Ah ne güzel bir yazı… Duyguları kaleme alış şekli o kadar derinden ki… Devamını bekliyoruz