‘’Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez.’’  İfadesiyle başlayan celladın, ilk işi sahibinin ruhunu, bedeninden tahliye etmesiyle* sonuçlanmış ve her düşünen kişinin beyin kabuğundan içeri sokularak bir beden var etmeyi başarmıştır. Muayyen bir şekilde insanlığın süregelen en büyük sorgulayışı, dünyaya fırlatılmalarının nedenini anlayabilmek ve bu nedene yönelik uygun bir konseptle yaşama tutunabilmek olmuştur. Bu sorgulama ve gerçekliğe ulaşma içgüdüsü devamlı olarak insanın damarlarında dolaşıp, kalp ve beyin arasında tezahür eden müsabakada hakemlik hatta hâkimlik yapmaktadır. Gündelik yaşantımızda verdiğimiz ve vereceğimiz kararların hepsi bu müsabakadan açığa çıkan bir sentez ve bu sentezin modifiye edilip çevremize veya kendimize sunulmasından ibarettir. Düşünecek olursak bu sentezin doğrulabileceği sonuçların, gerçekliğe yakınlığından veya doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Yazının amacı size mutlu, özgür, kendinizi geliştirmeye yönelik teskinler vermek; budalaca öğütlerden oluşan kişisel gelişim salatası yedirmek değil. Tam tersi bu yolda yemeye çalıştığımız şeylerin oluşturduğu bulantı ve ağrı hissidir. Önümüzdeki salatayı yediğimiz esnada kötü tat veren, ağza takılan parçaları tükürmeye çalışırız. Tıpkı hayatımızı, ‘neden bunları yapıyorum?’u sorgulamak ve iğreti gelen kısımlarını tükürdüğümüz gibi. Peki, bizim için makul gelen, doğru olduğuna inandığımız öğreti ve gerçeklerin dayandığı kolonları biraz itersek n’olur? Nasıl ki salıncakta sallanan bir çocuğun fazla itilmesi sonucu geniş bir açıyla bakmanın verdiği hazzın yanında baş dönmesiyle beraber içinde korku ve bulantı hissi doğacaksa;  sorgulayan insanın ise doğruyu buldum zevkiyle birlikte sallanan kolonları kişiyi dehşete düşürecektir. Ayrıca şu zamana kadar ihtiva ettiği tüm eski, yenilmiş gerçeklik doğruları aklını bulandıracak ve nihayetinde kusmak isteyecektir. Sonuçta iyileşmek adına alınan her ilacın iyi kötü bir yan etkisi olur. Kendine gelip pisliğini temizledikten sonra aç olan aklını tekrardan beslemek isteyecek ama bu sefer zararlı ve kendisine fayda vermeyeceğinden biraz daha emin ‘gerçeklik’ besinlerini yememeye gayret edecektir. Temkinli ve sorgulayan bir şekilde yapacaktır bu ihtiyacını. Sahi şimdiki yedikleri kendisini tatmin edici ve gerçeğe daha mı yakındır? Kişiyi hayata daha mı bağlamış yoksa hayatın sandığından daha anlamsız olduğunu gösterip uzaklaştırmış mıdır? Bu soruların alegorik kısımlarını bir kenara bırakıyorum ve yazının başında intihal edilen sözdeki ‘sorgulama’ ibaresine cellat denilmesini eşeliyorum. Bu kalın toprağın altına indikçe; kişinin çalışan sorgula makinesi, eski düşüncelerini öldürdüğünü binaenaleyh müsabakadan( aklın düşünme mekanizmasını çalıştırıp açığa çıkarttığı düşüncenin, kalp tarafından modifiye edilmesi veya kalbe hiç uğramadan direkt rasyonel bir veri olarak kalması.) sentez edilen yeni fikir ve idealleri ıkındırıp doğurmaya çalıştığını hatta bunları daha doğurmadan beynin karnında öldürdüğünü görürüz. Oluşan bu döngü bireyi at sineği misali* sürekli rahatsız eden sorgulama düşüncesine hatta ilerlemesi hususunda içinden çıkamayacağı bir depresyona sokacaktır. Kimilerinde ise yalnızca düşünme odasında kalmayıp cellatlığını yaparak kişiyi intihara sürükleyecektir. Bu sefer akla takılan, sorgulanmayan hayatın değersiz olduğundan ziyade sorgulanan hayatın nasıl yaşamla bağdaşabileceğidir. Sadece beyinle kalmayıp tüm vücuda yayılan bu kanser, başlangıçta insanı güçlendiren, aksak yaşamını iyileştiren bir ilaç, kutsal bir yol gösterici gibi davransa da zamanla gerek fiziksel gerekse mental açıdan bitap düşüren bir hastalığa  evrilecektir. Birey tanı koymak için hastalığından aldığı örneği kendi mikroskobunda sürekli büyültmeye çalıştığında gerçeklik köprülerinin ne denli güçsüz ve manasız olduğu görecek, mevcut anlamını yitirme boyutuna gelecektir. Doğru, yanlış neye göre temellenir, ahlaki olan nedir, gayeli yaşam için ne yapılmadır? gibi lüks ihtiyaçları bırakıp yalnızca gerçekliğin kendi varoluşsal dokusunu, salt yaşamı anlamaya çalışacaktır. İşte konforlu ve faydalı bir yaşamı elde etmek için çıktığı bu sorgu yolunda başına neler geleceğinden bihaber olacak hatta güçsüzlüğünün, faydasızlığının farkına vardıkça rahatsız hissedecektir. Ama şu kesindir ki, bir kere bu kırmızı hapı ağzına atan insan kendi sonunu getireceğini fark etse de kullanmaya devam edecektir.        

 

 

*1: Sokrates, yaşadığı dönemde sürekli olarak sorgulayan ve çevresindeki insanlara da bunu aşılamaya çalışan bir insandır. Gençleri yoldan çıkarmak ve ahlakını bozduğu gerekçesiyle idama mahkum edilmiştir.

*2: Sokrates kendini at sineğine benzetmiştir.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: