O ses derinlerden gelmiş olmalı artık, son kez çığlık çığlığa susarken bir susuşsun arkasına gizlenmiş sözlerin kaçı derinlikleri yarıp geçmiştir ki? Daha kaç şarabın arkasına sığınır ki sözsüz ağlayışlar?
Ağlak bir şairin sözlerine kim kulak verir ve geriye kaç hatıra bırakılır. En gizli hatıralar hangi adama yazılan şiirde açığa çıkar ve derin tutkuların vazifesini hangi ses yerine getirir?
Dünya yansa umurumuzda olmazken hangi düşün peşine verip rahmetimize küfürler yağdırdık.
Eskilerden Bir Bilge derdi ki; yaşamak mı heba mı?
Hangisi yazılmalı bu köşe yazısında? Köşe başında duran birahanede mi sabahlamalı yoksa çıplak bir düşün ayazında ayrı iki yatakta mı uyanmalı?
Kimdi o iki sebepsiz ve ne için ayrı yatakta sabahladılar? Tabi ki bu sorunun acısı kadar cevabının acısında boğuldu şair. Hem bu gece şair olduğuna da küfredip lanetler yağdırdı içindeki sese, ayrıca iç ses kişisinin çoğu şairler tarafından tüketildiğini hatırlayıp burada kullanılmasının doğru olmadığı çıkarımından asla vazgeçilmemeli. Fakat kendiliğinden susar mı bozuk plak?
Sigaranın kaçıncı çekişinde gün doğacak ve anlaşılacak mı intiharın korkusu, intihar korkar mı demeyin, siz hiç kokmayan begonvil gördünüz mü ki?
Bugünlerde çok duyar oldu şair kadınların âşık olurken seçici davrandığını ve şairler sevilmezmiş derdi eski bir dost. Bu hikâyenin şairi kim ola ki?
Peki, şair olmak mı zor yoksa şairin notalarında ezgi olamamak mı?
İçilmeli miydi o yarım kalan şarap, yoksa zaten şarap sonra ki geceye çoktan tahsis edilmiş miydi?
Çok soru sormanın başa bela olduğunu da anlatırdı durmadan bilge, fakat her soruya cevap verecek kadar bilirdi yaşamayı. Yaşamak derdi, sonra yaşamak deyip susardı tüm deyimler sözlüğünü yutmuş gibi, deyim yerindeyse; acılar damlaya damlaya bir Zeus korkusu olurmuş.
Mitolojik tüm kahramanları tanıyamasa da bu hikâyenin bazı mitik öğeler barındırdığı aşikâr olmalıydı, hem zaten nasıl unutulur ki aynı cümlede hem kesinlik hem de olasılığın barınmayacağı.
Aynı zamanda bir olumlu bir de olumsuz olmalıydı, ya balık baştan kokardı ya da derisi yüzülmeden rakıya meze olamazdı.
Etrafta ki tüm olasılık hesaplarının bir kenara bırakıp şaire kulak verip yalnızca düşlere mi saklamalıydı? Ya Freud’un başımıza dert ettiği bastırılmış duygular elbet bir gün açığa çıkar varsayımı ile nasıl baş edilir?
Tüm haber kanallarının yitirildiği bir darbe girişiminde tanklar hangi hedefi bombalamak için hazırda bekliyordu ki, başarısız bir devrimin elbet iki taraf için onur kırıcı sonuçları olacaktı.
Bu sözlerden siyaset anlaşılacağı için üstteki son paragrafı es geçip, evrimsel olarak gecenin ve sabahın tanığı olmak, tatsız ve korkutucu görüneceği gibi bardakta artık durmayan kahveden de yudum alamayacaktı.
Ayakta gidilen bir yolcukta pencere kenarından dışarıyı izlerken az kalsın unutuluyordu arkada vızır vızır uçuşan şarapnel parçalarının varlığı ve Tanrısal gözle yazılan bir köşe yazısını içinde olunduğu.
Soranlar olur belki neden bir köşeye sıkışıp bağırmaktan korkulduğunu?
Köşe bucak sarhoş olurken neden sigarayla yetinildiğini?
Bilge derdi ki, dertlerimden kurtulmak için dert satarım ben insanlara, hem parası neyse ben verir üstüne bahşiş bile bırakırım, oysa bilmezdi bahşiş kutusunun ağzına kadar dolu olduğundan ve bu yüzdendi her defasında başka bir bahşiş kutusu.
Hayatın sırlarından biri daha açığa çıktı, hayat ne doğrusal ne de dairesel, tamamıyla ya yere doğru ya da göğe doğru dikeysel. Ya da dik yokuşlarda tırmanırken ya da şarampole yuvarlanır bulur kendisini insan.
Hayat işte çözüldü mü bir doğru sönmez artık dibi yanmaya başlayan sigara.
Pek çok yanlış gibi bu yolunda bir yas haline varmış olması gerektiğinden korkar bu saatte şair ve bir diğer şair ölü bir yatakta sabahlar.
Hem zaten başka bir şair der ki “Bir kuş havada ölür”.
Şairlerin kahvesinden geçmişken bir selam vermeden olmazdı.
Sahi içilecek mi yarım bırakmadan bir şarabı daha.
Kıyas da kabul etmez cevap da beklemez bu köşeye kıstırılmış yazı, yalnızca iki ruh arasında bir yer arar mülteci olmaktan korkarak