Terapistin o sıradan odasındaki sıradan koltuğunda otururken “Kendimi bildim bileli anne ve babamın gölgesinde yaşadım. Daha doğrusu annemin diye başladın.” İzlediğin filmlerden olacak girdiğin andan itibaren terapist odasının bu kadar sade olması seni hayal kırıklığına uğrattı. Zihninde gösterişli bir oda tahayyülü vardı nedense. Yüz ifaden o kadar açıktı ki  şaşırdığını anlamıştı doktor hanım. Doktor demek de doğru mu bilemedin. Nasıl hitap edeceğinle ilgili en ufak bir fikrin yoktu. Gülşen diyerek oturman için koltuğu gösterdi. Samet, memnun oldum, diyebildin. Başka bir şey demesine müsaade etmeden başladın anlatmaya.

“Annem, aslında bütün sorun.” Annem derken duraksadın üzüntü mü öfkemi duyman gerektiğini kestiremiyordun.  “Ya da tam emin değilim ben de olabilirim. Kafam çok karışık Gülşen Hanım.” Hanıma gerek yok diye itiraz etti doktor. Biraz daha rahatladın.
Anlıyorum diyebildi sadece. Seni dinleyen ve dinlerken anlıyorum diyen birinin olması şu an en çok istediğin şeydi.

“Biraz kendinizden ve annenizden bahseder misiniz?” “

“Kendim diye bir şey yok ki! Bir annem vardı bir de annemin olmamı istediği ben. Ama o ben kendim değildim. Hiçbir zaman da olamadım. Annem vardı. Hatta annem o kadar vardı ki babamı bile hatırlamıyorum”.                   

 

“Çok güzel ve hoş bir kadındı annem. Alımlı, bakımlı, kültürlü, okumayı seven dünya tatlısı bir kadındı. Ancak işin içine ben girince bambaşka biri oluyordu. İçinde sakladığı mükemmeliyetçi ruh devreye giriyordu. Her şeyin en iyisini yapmamı bekliyordu. Ben istiyor muyum istemiyor muyum umurunda bile değil. Benim için neyin iyi, neyin kötü olacağına hep annem karar verirdi. Mahallemizdeki arkadaşlarımın gittiği okulu beğenmedi. Mahallede kimle arkadaş olmam gerektiğini tabii ki annem seçti. Şehrin en iyi okuluna yazdırdı. Kendi seçtiği en iyi elbiseleri, en güzel ayakkabıları, en değerli hediyeleri aldı. Bir tek sorumluluk yükledi bana: Okulda başarılı olmak, daha doğrusu en iyi olmak. Özel hocalar, özel dersler ayarladı. Ödevlerime yardım etti her gün. Kendi seviyemin çok çok üstünde ödevler hazırladı. Sabah kahvaltıda ne yemek istediğimi sormadı. Hangisinin sağlıklı olduğunu düşündüyse onu hazırladı. Yemek seçme lüksüm yoktu mesela. Annemin hazırladığı bir şeyi reddetmem söz konusu bile değildi. Hangi kıyafetleri giyeceğime hangi ayakkabıyla çıkacağıma annem karar verdi. Biliyor musun okula gitmeyi sırf annemin istediği elbiseleri giymek zorunda olmadığım için bile sevdim. O üniformada dahlinin olmaması beni mutlu etti.”

Bir an durup Gülşen’in  yüzüne baktın. Aradaki samimiyet hoşuna gitti. Bir hasta doktor ya da danışman danışan ilişkisi olmaması konuşmaya daha çok teşvik ediyordu. Dikkatle seni dinliyor, elindeki kâğıda bir şeyler karalıyordu. Lütfen devam edin, dedi sevecen bir ifadeyle.

“Çok başarılı oldum okulda. Çok iyi bir öğrenciydim. Birincilikle bitirdim bütün okulları. En iyi üniversiteyi bitirip çok iyi bir kariyer yaptım. Her şey annemin istediği şekilde oldu. Mezuniyetimde o kadar mutlu oldu ki sevinçte ağladı. Bunun benim mi yoksa onun mu mezuniyeti olduğunu bilemedim. Nerede işe başlayacağımı bile annem seçti. Her şeyi benim iyiliğim için yaptığını söylüyordu oysaki ben iyi değildim.

 

Bir çocukluğum olmadı benim. Kendi arkadaşlarım, oyunlarım olmadı. Bir sürü oyuncağım vardı ama hepsi annemin seçtikleri olduğu için elimi bile sürmedim. Doya doya sokaklara çıkamadım, koşup oynayamadım. Elbiselerimi kirletip çoraplarımı ıslatamadım. Yağmurda ıslanıp karla üşüyemedim. Bir hayvanın başını okşayıp bir çiçeği koklayamadım doya doya. Komşunun bahçesine girip meyve alamadım. Saklambaç, körebe, beştaş oynayamadım. Bir futbol maçında kaleye geçmemek için arkadaşlarımla tartışamadım. Yenilginin üzüntüsünü, galibiyetin coşkusunu yaşayamadım. Sokaktaki oyuna dalıp eve geç kalınca korka korka eve giremedim. Düşüp dizimi  yaralayamadım. Kanayan dirseğimin acısıyla  ağlayamadım. Arkadaşlarım oyun oynarken hangi kursa gittiğimi bile bilmeden çekiştirilerek istemediğim bir hayata zorlandım. Yaşayamadım çocukluğumu.

Yetişkin oldum ama kendi kararlarımı veremedim. Kimi seveceğime, kimden nefret edeceğime, neyden korkup neyden tedirgin olacağıma annem karar verdi. Duygularımı annemin duygularıyla yaşayabildim sadece. Evlenemedim. Bir kadını delice sevip onun için hayatımı feda edemedim. Özleyemedim onu. Kavuşmanın ne ifade ettiğini bilemedim. Kalbimin hızla çarpmasına şahit olamadım. Kararlar alıp sorumluluğunu taşıyamadım omuzlarında.  Hatalarımdan ders çıkaramadım.

Annemin doğru ve iyileri vardı sadece ve ben onlara göre yaşadım. Yaşadım kelimesini lafın gelişi söylüyorum. Yaşayamadım. Bir zaman sonra kendimi bıraktım. İsteyerek mi oldu mecbur mu kaldım, bilmiyorum ama artık annemin dediklerinden ve yaptıklarından başka bir şeyin doğru olabileceğine inanmadım. Annemsiz bir hayat düşünemez oldum. Annem olmasa kahvaltı yapamam, yemek hazırlayamam diye düşünmeye başladım. Annem olmadan uyanamam, onsuz uyuyamam sandım. Yaptığım her şeyde annemi aramaya başladım.

Kendi içimden geldiği gibi gülüp ağlayamadım. Ağlamak kötü bir şeymiş gibi algıladım. Gözyaşlarımı akıtamadım. Ben hiç kendim olamadım. Kendimi tanıyamadım. Zayıf ve güçlü yönlerimi bilemedim. Ben annemsiz bir hiçim diye düşündüğüm zamanda annemi kaybettim. Yoktu artık. Beni kendine sıkı sıkıya bağlayıp sonra da bırakıp gitmişti. Otuz yaşımda yeni doğmuş bir bebek gibi bir başıma kaldım.”

Bir solukta anlattın içinde biriktirip ruhunu cendereye sokan şeyleri. İçini dökünce bir rahatlık yayıldı vücuduna. Daha önce hiç tatmadığın bir huzur dalgası damarlarında dolaştı. Hafifledin bir anda. Artık kimsenin bir şey demesine ihtiyacın kalmadığını düşündün. Bu huzuru kimsenin bozmasına göz yumamazdın. Bu saatten sonra söylenecek her söz içindeki rahatlığın aleyhinde olacak endişesiyle Gülşen’in  konuşmasına bile fırsat vermeden çıktın odadan. Arkandan seslendiyse de duymadın. Duymak istemedin. Yeninden doğmuş gibi bir bilinmezde yepyeni bir hayata yol aldın.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: