Var mıyım ben? Nefes alıyor veya düşünebiliyor olmam var olduğuma bir kanıt olarak yeterli mi? Veya nefes almam, düşünmem; varlığımın kanıtı olarak çok acizce değil mi? Bu kadar değersiz eylemlerin varlığımı kanıtlamaya yetmesi yerine hiç var olmasaydım daha makul ve manidar olmaz mıydı tanrım? Yaşamı tanımış, anlamış olmak var olmama yetmiyor, acıtıyor sadece.
Birtakım şeyleri biliyorum, bilmediklerimden fazla değil; fakat bilmek istemediklerimden daha fazla. Viski şişesinden su içen, kendine dahi hesap vermeyen huysuzun tekiyim. Eskiden bana enkaz diyenler oldu birden fazla. Yani bardağın bu tarafından baktığımızda şu an huysuz olmam –olabilmem- yeterli bir başarı. Ya da sadece kendimi kandırıyorumdur. Ben kendimi kendimsiz alıp gitmişken –gidebilmişken- dikkatimi bozmayın. Zira aslında hep aynı noktadayken kendimi geriye dönmüş hissediyorum ve bu, canımı yakmaktan öteye gitmiyor. Geri dönmeyi sevmem, geri dönmemeliyim.
Beni anlamanızı dilerdim. Kendime yetemeyişimi, yetişemeyişimi… Beni anlamaya çalışmanıza şahit olmak bile yeterdi bana. Ve kirliyim ben. Rakıdan önce elemin ve mezenin bittiği, vizyon yoksunu insanlarla bezenmiş bir masa gibiyim. Berbatım velhasıl. Bunlara rağmen size isyan etmeyi kendime hak sayacak kadar alçaldım.
Bakın, molozların bir başka aşaması olmaz. Son evredir moloz. İşlevsiz, değer yoksunu ve bir çöp; bunlar demektir işte molozlar. Molozlar son aşamadır. Ve son aşamaya birkaç dakika kala yazıyorum bu satırları. Beni ürküten husus bu değil; aynı son aşamaya defalarca kez gelmiş olmamdır.
Kendinizi ararken yokluğa rastlayıp tekrarlarca kaybolma döngüsüne dahil oldunuz mu hiç? Bu olanaksız görünen husus şu an sizin için sadece bir teoriden ibaretken benim için bir rutin. Güzel günlere sonsuzluk kala yazdım bu satırları, yazacağım…