Susku, Kuşku ve Gerçeklik Üzerine
Örselenmiş bir sabaha karşı küçük pencereden dışarıya bakıyordu. Son yağmur damlasının tereddüdüne bir hayli dalmıştı. Leyla’nın küçükken inandığı ne varsa aynı değildi her şey İnsanın acısının evrende kapladığı yerden daha büyük olabileceğinin farkındaydı tam şu an.
Neye ne kadar susuyorsak o kadar kendimiz oluyor ve neye sırt çevirirsek ona dönüşüyoruz. Görmezden geldiklerimiz; biz kaçtıkça, en kibirli duruşuyla bizi selamlıyor. Ruhsal kabulleniş çaresiz bir yengidir kimi zaman. Budur insanı kendi çukurunda kurutan…
Yaşıtlarından hep farklı bir kızdı bizim Leyla. O bunu hiç önemsemedi.
Onu zehirli bir sarmaşık gibi saran kuşku illeti yüreğine ilk düştüğünden beri aynı orantıyla engin bir suskuya dönüşüyor, gözleri mürekkebin can bulduğu matbuyla ilk tanıştığından bu yana içindeki bilmek arzusu devleşiyor, ruhu sezgisel devinimlerle boğuşuyordu.
Bu buhranlı sis gecelerine, şeftali bahçelerinin kokusuna, hasat zamanı kavgalarına ve köşe başlarında başıbozuk sokak lambalarına ne kadar aitse bir o kadarda sığ ve yabancıydı bu kasabaya. Az konuşan çok yorulanlardandı bizim Leyla. Konuştuğu zamanda gözlem satardı ihtimal. Çok yaşanmışlığı da yoktur öyle. Başka yaşamlara misafir olur sık sık.
Hatta ruhu bazen öylesi yaralanır ki; yara almaz ama yaralanır. Böyle böyle yitirerek masumiyetini ulaşır tecrübe denen aşınmışlığa.
••
Ay’ın mı Güneş’in mi yakıcılığı belli olmayan bu esrik zamana yabancı da değildi. Gözlerini kapaması sonucu değiştirmiyordu, uyuyamıyordu. Pencereden süzülen son yağmur damlalarına bıraksalar milyonlarca anlam yükleyebilirdi hemşire odaya gelip ona kararını sormasaydı. Aylardır makineye bağlı yaşayan annesi için artık bir karar vermesini istiyorlardı ondan. Karar vermek öncesinde kabulleniş gerektirir.
Nasıl ve neden? Dünyanın en günahsız insanıydı oysaki…
Bu sefer yara almıştı Leyla.
Sanki bir saki varlığını tüm kirlenmişliklerden yıkamışta, susku denizinin devinimine bırakmıştı onu.
Kabulleniş ve karar. Hiç kuşkusuz hem de.
Sağına döndü, annesinin parmak uçlarını son kez öptüren kararı verdi. Ayazın avucuna kucak açmış bir aralık sabahı yere düşen o son yaprağı ezip geçtiğinden beri evrenle arasındaki kadim mevzuya son verip sonsuz uyuma bıraktı kendini
“Şimdi, yani tam şu an kaderde ne var?”