İyi istemek kadar iyi sayılabilecek başka bir şeyin olmadığı açıktır. İyi ve istemeye
değer şeyler karakter yapısını olumlu yönde etkiler fakat amaca uygun olarak istemek gerekir. Aksi
taktirde yersiz bir isteme insanı haddini bilmez yapar. İstemenin iyi ve yerinde olması istemenin
rahatlığını görmeye kafidir. Bazı istemeler insanın ruhsal değerini bile oluştururlar. (heyecan ve
tutkularda ılımlılık, kendine hakim olma ve soğukkanlı düşünüp taşınma yalnız çeşitli bakımdan iyi
olmakla kalmaz , kişinin iç değerinin bir kısmını bile oluştururlar. Bir kişi hayatında yaşadığı bir
olaydan ötürü onda kalan bir karakter yapısını değiştirmek için çaba gösteriyor fakat olmuyorsa bile
yine de kendi başına olarak iyi değer taşıyan biridir.
Her insan doğasındaki akli ilkeler, amacı ile orantılıdır. Doğa sadece akli varlığın
rahatlığın korunması , rahatlığı, mutluluğunu gerçekleştirmek için var olsaydı gerçekleştirici olarak
kendi ile çelişmiş olurdu. Böyle olsaydı insanın akli varlığın tüm eylemleri ona içgüdüsel bir bağ
olarak olarak bildirilmiş olurdu ve akılla kolaylıkla ulaşılabilirdi. Ancak bu denli bir varlık sadece
kendi için olup bitene seyirci kalacaktı. Onun dışında istekler , aldanışları olmayacak aksine bu akıl
doğanın amacına hadsizce karışacaktı. Kısacası teorik aklı pasifleşecek bunun getirisi olarak pratik
aklı harekete geçiremeyecekti. Bununda birlikte doğa da amaç ve sonuçlarını bir kenara koyup her
şeyi içgüdünün eline bırakacaktı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi ? İnsan kendisi için hazırlanmış olan
doğanın keyfini sürmekle ne kadar çok uğraşırsa akla olan ilişkisi zedelenir. Akını kullanmada
deneyimli olan kişiler bile bunun böyle olacağını bilirler. Çünkü aklı kullanarak aposteori bilgileri
elde ettikten sonra bile mutluluğun değil yeni bir sorunun kucağına düştüklerini bilirler. Bunun için
sadece içgüdülere emanet edilen bilgiye bu açıdan imrenirler. En azından akıllarına yeni bir soru
almayacaklardır. Yani akıl mutluluk için değil, bir amaç için yaratmıştır. Akıl, istemeye ve nesnelere
tek başına hakim olamayacağından içgüdü eşlik eder fakat bu noktada doğaya uygun isteme olacağı
durumu vardır. Yani araç olarak istemek değil doğaya uygun olarak iyi bir istemeden bahsediliyor.
Tabiki insan kendi için bir şey isterken istemelerin en iyisini seçecek olacaktır fakat bunu kör bir
akılla yapmak mümkün olamayacaktır. Bunu için aklını geliştirirken en azından bu dünya için mutlu
olmayı aza indirgerse ve isterse doğanın bilgisi ile uyuşmuş olur. Bununun için doğa aklın kendi
kendinin bilgisini kullandığı için memnunluk duyar.
Akıl istemeyi etkilemesi gereken yeti olarak bir şeyi başka bir şeyin amacı olmaksızın
sadece kendi iyisini istemesine ödev denir. Bu bir iyi isteme kısıtlamaya girmiş gibidir yani sadece
ödev çerçevesi içerisinde istemek fakat bu onun önüne perde çekemez aksine onu daha çok ortaya
çıkarır. Ödev ; ödevden dolayı ve ödeve aykırı olarak , her ne kadar bir amaca yararı olan ya da
ödeve uydurulma haline getirilmeye çalışılan eylemler de ödeve aykırı eylemlerdir. Lakin bencillik
içemeyen eylemler ödeve uygundur. Örneğin yardıma muhtaç bir kimseye yardım etmek ödevden
dolayıdır. Bazı insanlar yardım etmeyi ve beraberinde başkasının iyi hissetmesi ile iyi olurlar bu kişi
kendileri ihtiyaç halinde olduğunda da aynı şekilde hissetmeye devam ettiğinde işte tam olarak
ödeve uygun olur. Yani öyle ki kendini ve başkasını sadece araç olarak değil amaç olarak eylemde
bulunulması gerekir. Bir şey yaparken kendine bir şey dönsün diye yapmamalısın. İstemek canlı
varlıkların nedenselliğidir ve özgürlük diğer nedenlerden bağımsız olarak istemeyi etkileyen bir
unsurdur. Nedensellik neden sorusunu sorduğumuz bir şeyin ortaya çıkmasını sağlar. Neden
sorsunun sorulduğu bir şey belli bir yasaya bağlı olcağından özgürlük yasaya bağlıdır ve istemek
doğadan ayrı bir şey değildir.
Abonelik
0 Yorum