Kocasını gömeli henüz bir ay bile olmamış bir kadın olarak, avlunun epeyce dışında ölüden bir hayli, dirilerdense nispeten uzakta sigara içiyorum bir uzak akraba cenazesinde. Buraya niçin geldiğimi bile bilmiyorum. Annem rahmetliden bahsedince, çıkartamamıştım bile kim olduğunu. Aklımda bir iki yüz belirmişti belirmesine ama bahsi geçen kişiyi muhtemelen hayatımda hiç görmemiştim. Eve gelmeyeli neredeyse yirmi yıl oluyordu. Kendimi insanlardan soyutlayalı da bir o kadar. Bunca zaman sonra iki günlüğüne geldiğim memleketimde hiç tanımadığım biri için kederli görünmeye uğraşıyorum. Aileme ve içinde büyüdüğüm kapalı topluma kendimi duyarlı gösterme çabam bu. Ne kadar uğraşsam kendimi kurtarmayı başaramamışım demek ki etrafıma örülen ağlardan. Gençken öfkeyle ve isyanla onların istediği gibi biri olmadığımı kanıtlamaya çalışıyordum, şimdi ise hakkımda yanıldıklarına ikna olsunlar, beni takdir etsinler istiyorum.
Aklım birden Levent’e kayıyor. Sahi belki o da gelmiştir cenazeye? Benim aksime, yıllar içinde kasabamızın hayırlı evlat mertebesine erişenlerinden biridir Levent. Muhakkak buralarda olmalı. İstemsizce onu aramaya başlıyor gözlerim. Bir cenazede eski sevgilime rastlama hayali kuruyor olmak canımı sıkıyor. Hele ki benim durumumda. Bunun iç burkan bir var olma çabası olduğunu düşünüyorum. İnsan birinin hikâyesinde başrol olmak istiyor bazen. Birilerinin hayatından geçtim. İz bırakmayı başardım. Şimdi gelse diyorum, şöyle filmlerdeki gibi duygusal bir sahne yaşansa aramızda. Seni hiç unutmadımlar, yıllarca kimseyi sevmeden seni bekledimler, bir çocuğum oldu ona senin adını verdimler uçuşsa havada. Ben de ona şöyle söylesem: üzgünüm Levent, evli bir kadınım ben. Evli bir kadındım. Hayatımın son on senesini ufacık bir –dım’a saklayarak. Konuşmanın gidişatına göre de eklesem, haklısın hamile hamile de sigara içmemeliyim üstelik.
Annemi seçiyorum kalabalığın arasında. Teyzemle bana doğru geliyorlar. Beni yıllardır görmüyor, canım kızım nasıl da özledim veya duyunca deliye döndük Selma veya ah talihsiz yavrum benim diye boynuma atlaması gerekiyor ama ilk cümlesinin muhatabı sigaram: ne o milletin içinde elinde, at şunu ayıp! Bir an kendimi savunacak gibi olup sonra hemen vazgeçiyorum. Tamam mı anne, diyorum onun yerine, artık gidebilir miyiz eve? Buraya neden geldiğimi ve ne halde olduğumu biliyor. Uzatmıyor o yüzden.
Bahçe kapısından adımımı atar atmaz, mermer basamaklar, boğazıma dolan deniz ve ıhlamur kokusu, omuzlarıma değen güneş, tenimi yalayan haziran esintisi içimi huzurla dolduruyor. Hiçliğin ortasındaki bu ev bir an için dünyanın, dünyamın, gerçeklerimin dışında hissetmemi sağlıyor. Sanki bu ev çok mutlu bir çocukluğun simgesi. Sanki bu bahçede ağlamadım gecelerce. Nefret ediyorum bu kasabadan ve bu insanlardan diye bas bas bağırmadım şu çardağın önünde. Babam bana ilk tokadını burada atmadı ve ben o gün yemin etmedim ne pahasına olursa olsun çekip gideceğime. Ve bir daha asla dönmeyeceğime. Tükürdüğünü yalamış ben, anlaşılmaz bir sevecenlikle bakıyorum taş duvarlara şimdi. Eskiden diye bir zaman dilimi var diye geçiriyorum içimden ve ne zaman mutsuz olsak ona sığınıyoruz işte. Yaşarken güzel değildi belki ama şimdiki mutsuzluğumuzdan iyiydi her halükarda. Onu sihirli kılan, bu güvenli uzaklık.
İçeri girdiğimde uyanıyorum rüyadan. Annemin bitmek bilmez soruları… Hoşlanmadığım konular konuşulurken saydığım fayansları değiştirmişler. Kendime oyalanacak bir şeyler arıyorum etrafta. Her yer babamın fotoğraflarıyla dolu. Annem evi Müfit Bey müzesine dönüştürmüş geçen yıllarda. Babamın varlığının yaşarken bu evde bu kadar hissedildiğini sanmam. Tamam diyor annem, sıkılmış sessizliğimden, istemiyorsan anlatma ama seni en iyi ben anlarım unutma bunu. Unutmam diyorum.
Sabah erkenden tapu dairesine yollanıyoruz. Tarlayı satacağım aile çoktan gelmiş. Böyle kerizi bulmuşken kaçırmamak lazım diye düşünmüş olmalılar. Her an yaptığım aptallığı anlayıp kaçıp gitmemden korkar gibi bir halleri var. Para çantamda çıkarken oldukça huzurluyum oysa ben. Annemse kızgınlığını saklamayı başaramıyor. Mırıl mırıl söyleniyor.
Hamileliğimi anneme söylemeye niyetim yok şimdilik. Ölü bir kocayla yeterince acıklı bir tabloyum, bir de babasız çocuk büyütmek zorunda kalan zavallı kadın olamam.
Dönüşte Levent’le karşılaşıyoruz gerçekten. Hah diyorum içimden, al sana evren, al sana düşünce gücü. Ayaküstü müthiş hayatını anlatmaya koyuluyor bana. Öyle hayal ettiğim gibi dramatik bir sahneye dönüşemiyoruz. Karısıyla nasıl mutlu, çocukları ne tatlı, işinde ne kadar başarılı uzun uzun dinliyorum. Duydum diyor, sen de evlenmişsin. Annemle göz göze geliyoruz. Levent’i susturacak bir şeyler bulmak için çabalıyor.
Tebrik ederim, çok başarılı, çok iyi bir öykü
Çok teşekkür ederim
Tebrik ediyorum, merak ve heyecanla okudum , emeğine, kalemine sağlık 🙏
Çok teşekkür ederim