Ölümü düşünmek nedir? Bunalımlı bir ruhu mu gösterir? Meraklı bir zihni mi? Sorunlu bir beyni mi? Korkak bir canlıyı mı? Bilmiyorum. Kimisi için bazısı, kimisi için hepsi, kimisi için hiçbiri. Sadece bu aralar düşünüyorum ölümü. Onun sırlarla dolu esrarengiz dünyasını. Hayattaki en büyük gizem olduğunu. Nedir peki ölüm? Mutlak yok oluş mu? Boyutlar arası bir transfer mi? Tüm soruların en doğru yanıtına açılan bu düzendeki tek gerçek kapı mı? Nedir bütün bu gizem? İçinde bulunduğumuz, aklı iflas ettiren bu yapıda her saniye binlerce canlı onun gizemli kapısından giriyor; binlerce canlı da yaşam denen varoluşsal karmaşıklığın kapısını aralayıp tüm yaşayanlara merhaba diyor. Bu ayarlanmış devirdaim sürekli çalışıyor. Çoğu zaman hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor insan denen canlı. Düşünmüyor. Çevresine bakıp neden diye sorgulamıyor. İçine doğduğu çağa ayak uydurmak için elinden geleni yapıyor. Bütün bu sert, kırıcı çarkların arasında ezilmemek için o çarklara bir dişli de ben olmalıyım diyerek bütün gücünü bu yönde harcıyor. Belki de bir kısmı zorunda bırakılıyor. Halbuki akvaryumdaki balıklardan farkımız yok. Akvaryumu yani algılayabildiğimiz dünyayı tek gerçek sanıyoruz. Çok az insan zincirlerinden kurtulup bütün bu işleyişin dışına kendini (en azından bir süreliğine de olsa) çıkarıp tüm bu dinamizmi gözlemlemeye çalışıyor. Peki sorularının cevabını bulabiliyor mu? Şunu söyleyebilirim ki ne kadar yükselirse o kadar soruların cevabına yaklaşıyor. (Ancak gülün dikeni misâli fazla yükselmişse kişi, belirli bir yükseklikte kaldıktan sonra tekrar aşağılara inip bu dinamizme ayak uydurmakta zorlanabiliyor) Cevaba yaklaştıkça içini hayranlıkla karışık bir korku, bir ürperme kaplıyor. Cevap aslında görebilen gözlere tüm çıplaklığıyla kendisini gösteriyor. Daha geniş perspektiflerden bakabilmek, büyük resmi görmeye çalışabilmek. Fakat değil büyük resmi görmek; inanın çoğunluk bir resim olduğunu farkında bile değil.

Büyük resmi görmeliyiz. Doğadan, evrenden, toplumdan, bireyden, Mikroplazma cinsi bakterilerden tutun da Dünyamızın ve Güneş sistemimizin içinde bulunduğu Samanyolu galaksisini de kapsayan Laniakea Süper Kümesi ve bunun gibi nice olgudan eklektik bir biçimde sonuç çıkarmaya çalışmalı, düşünmeli, en önemlisi de büyük resmi, verilmek istenen mesajı görebilmeliyiz. Yazıma son verirken edebiyatımızın iki büyük şâirinden birer alıntı yapmak istiyorum.

 

   Âvâzeyi âleme Dâvûd gibi sal

   Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.

 

   Bâkî

 

 

   Biz unuturuz başka

   Ölümler arada, hatırlatır.

   Dünyanın malını toplasak da

   Bu dünyanın sonu vardır.

 

   Bahçet Necatigil (Arada şiirinden)

 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: