Hepimizin yüreğini dağlayan, bizleri hatta gözlerimi uzak diyarlara sürükleyen, aklına düşmeyeni düşüren türküler, ağıtlar vardır. Hepsi şu oynamayı bilmediğimiz dünyalık aşklara yazılmıştır. Kimisi kara sevdaya düşer kimisi yârini alır ömrün sonu gelmesin diye bekler… Bu yürekleri dağlayan, türkülerin, abdalların en yüreklisini, en kalenderi olan neşet ERTAŞ’IN aşkını anlatmak istedim sizlere.
Bir kış vakti pavyon da tanışır ‘Leyla’ ile. Belki de ‘Leylasıyla’ mı? demeliydim bilmiyorum. Görür görmez kalbinden sıcacık kanlar akar, öylece bakar kalır Leyla’ya. Hemen babasına haber yollatır Neşet ERTAŞ. Babası memleketinden kalkar Ankara’ya gelir, gelinini görmeye bir bakar ki oğlunun âşık olduğu kadın Leyla ERTAŞ. Babası kesinlikle bu işe onay vermez ve işte dinlediğimiz dinlerken bizleri alıp başka diyarlara taşıyan o türküler sıra sıra yazılır. Neşet Ertaş, babasını dinlemez, kafasına koymuştur LEYLA İLE evlenmeyi. Baba ile oğulun arasına soğuk rüzgârlar girer, araları bozulur. Ve muharrem Ertaş şöyle seslenir oğluna;
“ temiz ruhlu, saf kalplisin şöhretsin
Hakkın vardır evlenmeye evladım
Mevla’m sana yapanları kahretsin
Aslı bozuk alma dedim evladım
Dokunsalar Nazif tene kir gelir
Bizden önce ceddimize ar gelir
Köle olmak şanımıza zor gelir
Aslı bozuk alma dedim evladım”
Neşet Ertaş ve Leyla türküyü dinlerler. Neşet Ertaş, dizlerde geçen ‘aslı bozuk’ ifadesine çok içerler, günlerce içinden atamaz ve şu türkü ile cevap verir babası Muharrem Ertaş’a;
“ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz biz olmuşuz kulu
Analar insandır biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana
Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Yazımızı felek yazdı Mevla’dan değil
Her hata suç bende LEYLA ‘dan değil
Aslı bozuk deme gel şu insana”
Muharrem Ertaş oğlunun ‘ulu ana’ göndermesine boyun eğer ve şöyle der;
“ küsmedim neşedim kahrettim sana
Baban değil miydim sormadın bana
Olan olmuş yavrum ne deyim sana …”
Neşet Ertaş babasını ikna edemez bu sevdaya, kendisi de sevdasından vazgeçmez ve Leyla’sı ile evlenir. Leyla üç çocuk verir Neşet Ertaş’a her gün biraz daha âşık olur leylasına. Ama işte babası ile arasında ki soğuk rüzgârlar, evinin içine de yansır ve 10 yıl sonra ikisi de gözleri yaşlı boşanırlar. Her türküsün de leyladan bahseder neşet Ertaş. İşte bu boşanmanın ardından gelen türkü ise nesilden nesille, insandan insana, kalpten kalbe geçer.
‘cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yanım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığına
Gönlüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekân kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin’
Ne güzel söylemiş…
Diyorum ki;
Severken izin verin, derin derin sevin. Bu fani dünyada ki en güzel eylem sevmek. Gönül sevmek, belki de iki dudağından çıkan kelimeyi sevmek, yâre dair her şeyi sevme, Kıymet bilmek. Ne zaman göçüp gideceğimiz belli olmaz zaman içinde sizler yürekten sevin…
Sonra sevme vakti iken giden günlerinize, sevdiğinize, kelimelerinize ağlarsınız. Ağlamak yerine şimdi sıkıca tutun sevdiğinizin elinden sevdiğinizi utanmadan çekinmeden söyleyin, gözlerine dolu dolu bakın utanmayın, gurur yapmayın, yıkmayın. Dönüşü olmayan toprağa, gitmeden sevin… Zaten sonrasının da pek bir önemi yok. Eğer zaten yakıp, yıkıp gidecek ise gider, kalan sizin aşkınız olsun…
Sevgiyle kalın…
Harika bir yazıydı ilk kez dinledim sizin sayesinizde bu imkansız aşkı teşekkurrler yüreğinize sağlık.
Harika, tebrik ederim ayşe hanım
İlk defa okudum Neşet Ertaş’ın hikayesini çok şaşırdım ve beğendim kaleminize sağlık