Telaşlı bir koşunun ardından koridorun sonundaki editörün odasına yaklaştı. Yaklaşık bir senedir üzerinde çalıştığı geniş kapsamlı röportaj çalışması bitmiş ve yayına hazır hale gelmişti. Belki de mesleğinin en önemli ve bir o kadar da en güzel çalışması olmuştu.Önce derin bir nefes aldı ardından kapıyı tıklattı.Editör gözlerini bilgisayarından ayırmadan:
-Evet, ne vardı?(İlgisiz umursamaz bir tavırdı fikrince)
-Ali bey son bir senedir üzerinde çalıştığım çok önemli bir röportaj çalışmam vardı biliyosunuz.
-Evet, hatırladım Gülsima Hanım. Mazlum coğrafyalardaki çocuklarla alakalıydı değil mi?
Bir an duraksadı. Çocuklardı ama yüzlerine yerleşmiş olan acı onların bir ihtiyar kadar olgun, tecrübeli ve bitkin olduklarına delalet ediyordu. Olgunluk okuduğu bir şaire göre kalbin hassaslaşmasıydı aslında. Editöre tebessümle baktı ve ekledi:
-Onlar yeryüzünün melekleri Ali Bey. Çocuktan da öte benim için karanlık denizlerin dibindeki inci taneleri onlar. Bu çalışma sürecinde gözlemlediklerimden yola çıkarak onların dünya için ne kadar büyük bir kayıp olduğunu ve dünyanın bu sebepten en az 200 yıl geride kaldığını söylemek durumundayım. Günümüzdeki teknolojilere baktığımızda öncesinde hepsi bir hayal ürünüydü. Hayalin besin kaynağı ise umuttur. Kişinin yürüdüğü yoldaki ışıklardır.Bu çocukların ışıklarını söndürdüler.Umutsuzluk gibi bir açlığa mahkum ettiler.1.5 milyar çocuktan bahsediyorum Ali bey.
Sözünün bu kısmında araya giren editör bir ah çekti ve:
-Anladığım kadarıyla bu çalışma sürecinde vicdanınız sizi fazlasıyla telkin etmiş. Yaptığınız işi takdir ediyorum ancak öncesinde benim bu çalışmayı uzun uzadıya incelemem icap ediyor. Eğer ben ve arkadaşlarım beğenirsek önce dergimizde ardından geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla sosyal medya mecrasında yayınlayabiliriz. Belki uluslararası sahada farklı bir yankı uyandırabilir. Şimdi gidebilirsiniz. Teşekkürler.
Gülsima bir anda konuşmanın sonlandırılmasına hayıflanmıştı. Daha söylemek istediği çok şey vardı. İfadesini bozmadan tebessümle odadan ayrıldı. İçindeki heyecan, enerji, umut bir anda sönüvermişti. Evet, saygıyla yaklaşmıştı editör çalışmasına ama çok da önemsememişti sanki. Sıradan mı gelmişti ona? Bilmiyordu. Bekleyip görecekti. Yazıyı incelediğinde editörün de yüreğinde bir sızlanma olacaktı. Hem zaten geniş kitlelere yayma önerisi de editörden gelmişti.İyi şeyler olacaktı.
2 arkadaşıyla beraber ortak kullandıkları, ortasında istişare için kullandıkları yuvarlak masanın ve duvar kenarlarına ince bir intizamla yerleştirilmiş olan renkli bodur çiçek fidanlarının bulunduğu odasına girdi. Çalışma arkadaşı olan Ömer Bey:
-Ooo hoş geldin Gülsima. Konuştun mu Ali Beyle?
-Konuştum abi. Biraz umursamaz konuştu ama bence çalışmayı incelediğinde fikrini değiştirebilir. Hem uluslararası kitlelere yayma gibi bir öneride de bulundu.
-İçin rahat olsun o zaman. Beğeneceklerine eminim. Ben şahidim senin ne kadar uğraştığına. Gayesi güzel olan başarıya da ulaşır.
-İnşaallah abi.
Gülsima dinlenedursun. Editör birikmiş olan çalışmalarını bir kenara bırakıp Gülsima Hanımın getirdiği çalışmayı heyecanla okumaya başladı. Okudukça kalbindeki sızı artmaya başladı. Doğu Türkistan’dan bir yavrunun feryadını işitti bir anda. Bu minik yavru konuşmaya başladı:
-Bu dünyadaki hayalim ailemle beraber huzur içinde yaşayabilmek sadece. Oyuncak değil istediğim. İşkencesiz, huzurlu bir vatana sahip olmak.
Bu kısımda editör derin bir nefes aldı ve düşündü. Kendi evladı odasına dolup taşan oyuncaklarla bitmek bilmeyen isteklerle şımartılmıştı. Ayrıca ailecek vakit geçirmezlerdi hiç. Huzur değil kavga olurdu her gün evlerinde. Bu minik yavrudan bahsetmeliydi kızına. Belki sahip olduklarının kıymetini anlayıp şükredebilirdi. Başını tekrar kâğıda çevirdi ve devam etti. İdlib’teydi şu an. Elinde defter olan bir çocuk gördü. Çocuk kalemini kaldırdı ve:
-Benim tek isteğim içerisinde öğretmenlerimin, sınıf arkadaşlarımın bulunduğu bir okul. Matematik problemi çözerken üzerimize bombalar yağmasın. Eve gittiğimizde ağlayan bir anne değil, kalbi sevinç ve huzurla dolu anneler olsun. Teneffüs olmasa da olur. Yeter ki ders olsun.
Ali Bey gözünde yaşlarla devam etti yolculuğuna. Öylesine dalmıştı ki çalan telefonunu dahi duymadı. Daha uzaklardaydı şimdi. Gazzeli bir çocuk elini yumruk yapmış ve bir İsrail askerine meydan okuyordu. Tüm dünyadaki insanlardan daha cesurdu sanki. Onun haykırışını Ali Bey’in ameliyatlı kulağı dahi işitti derinlerden:
-Kudüs Müslümanların. Bırakın gidin artık hakkınız olmayan toprakları. Bizler huzur içinde yaşamak istiyoruz. Okumak istiyoruz. Mühendis olmak istiyoruz. Yaptığımız uçaklardan bomba değil gül yağdırmak istiyoruz tüm dünyaya. Doktor olmak istiyoruz. Sizin katlettiğiniz canlara merhem olabilmek için. Öğretmen olmak istiyoruz. Cehaleti yıkmak ve ilimle mutluluğu yakalamak için. Çocukların gözünden yaşları alıp sevinç getirmek istiyoruz.
Artık bu kısımda kendini tutamayan editör hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sesleri işiten Gülsima ve Ömer koşarak editörün odasına gittiler. Editörün kötü bir haber aldığını bu yüzden ağladığını zannettiler ilkin. Ancak Ali Bey önündeki kâğıtları gösterince Gülsima olanları anladı:
-Kusura bakmayın. Bu derece etkilenmeniz beni şaşırttı.
-Gülsima Hanım etkilenmeliymişiz meğer. Ne kadar da hapsolmuşuz benliğimize, bencilliğimize. Çalışmanız kabul edildi. Önce ulusal yayınlarda ardından tanıdığım arkadaşlarım aracılığıyla uluslararası yayınlarda paylaşacağız. Ama müsaadeniz olursa son bir kısım kaldı bu kısmı sesli bir şekilde okumak istiyorum.
Ali Bey ses tonunu ayarlayarak okumaya başladı:
-Ben Afrika’nın hiç bilinmeyen bir köyünden tüm insanlığa sesleniyorum. Ben bir çocuğum. Suya ihtiyacım var, Ekmeğe ve kıyafete ihtiyacım var. Açlığa rağmen çok çalışıp hafız olmak istiyorum. Dünyadaki anneler babalar bizi de düşünün artık. Dünyadaki diğer çocuklar.Sizler eğlenceli ve son derece keyifli lüks hayatlarınızı yaşarken bizler burada ölüyoruz.Paylaşın bizle insanlığınızı artık.
Ömer editörün bu son cümlesini duyduktan sonra:
-İnsan unuttuklarıyla susuyor sanki. Görmezden gelerek vicdanını susturuyor bir anlamda. Ne yazık bizlere. Bizler bu sorumsuzluklarımızla, yaktığımız canlarla görmediğimiz mazlumlara nasıl hesap vereceğiz ahirette?
Editör:
-Çok haklısın Ömer. Ne yazık ki bunun farkına geç vardım. Ama şimdi harekete geçme vakti. Arkadaşlar şimdi müsaade ederseniz benim irtibat kurmam gereken kişiler var. Bir an önce halledelim bu işi.Çıkabilirsiniz.
Gülsima ve Ömer odalarına doğru giderken sevimli bir tebessüm vardı yüzlerinde. Gülsima masasına oturdu ve bilgisayarında yeni bir Word dosyası açtı. Ömer’e dönerek:
-Var mısın yeni bir yolculuğa Ömer abi?
-Gülsima şimdi neyin peşindesin bakalım. Hiç pes etmek durmak yok değil mi. Helal olsun sana. Allah yardımcın olsun.
-Saol abi dedi ve yeni bir çalışmaya başladı…
–