“…her şey kirliydi, pisti ve her şey bulantıdan ibaretti;
ruhu bir fahişenin kolları arasında gözyaşı dökmekteydi..
mekanın, zamanın üstüne bir sis çökmüştü;
varoluş bütün sıkıntısını avuçlarına dökmüştü.
dedi;
yetmez mi bu kadar ızdırap, keder ve sancı,
tenindeki kancası zamanın kaçıncı ?
Sartre’dan bir alıntı, gürültülü bir fısıltı;
‘en büyük günah pişmanlıktı.’
düşündü neydi ödül ceza neydi ?
ödülü bilmem de dedi, insanoğlu en büyük cehennem değil miydi ?
baktı dakikalarca elindeki içkiye,
kulak verdi kanındaki tepkiye,
sövgüye , övgüye, yergiye gerek yoktu;
hayale,hedefe ve ideale karnı toktu..
bayılırdı 2000’ne ve de Cemalettin Seber’e;
hele ki çayla gelen iki şekere..
pencerede sıska sakallı birinin gölgesi,
‘Bahçeminizin halinden baharımı kıyasla’ diyor birisi,
sayıkladı ;
bir irisi diriltir hatıra diye birisi..
artık ona göre kıyametin tam vaktidir;
günahlar kulların Tanrıya kıyamet için
naktidir..
şimdi dargın şimdi kırgın,
kıyamet nasıl beklenir yorgun argın ?
üstüne geçirmiş Caligula’dan emanet bir sanrı;
yüreğinin morluklarına iyi gelmez hiç bir sargı…”