Yazmak, içimde bir yerlerde seyir eden karmaşıklığı toparlayabildiğim en muntazam eylem. Yazmak, kalemi su birikintisine değdirip okyanustan pay çalmak gibi bir üretkenlik becerisidir. Yazmak, tüm suskunluğumun bir an için boşaltabildiğim ve çiçek açabildiğim bir bahçe.
“Bin bir türlü ihtimallerin pençesinde,
Kaybolup gidiyor bu kurgulu zaman.
Neyse ki kor ateşi kazara söndürdüm,
Neydi o içimi kasıp kavuran.”
Hayatımda bazı şeyler değişsin istiyorum. Her an nasibini bekleyip azına razı olan bir dilenci gibi sabit durmak hiçbir zaman üzerime oturan bir kostüm olmadı. Başarabilmiş bir insan olarak aynaya bakıp – dev aynasına değil- yüzünde güller açarak kendini görebilmenin verdiği o haz, zirveye çıkıp dünyanın tepesinden bakmanın hissettirdiği adrenalin duygusunda yoktur inan ki.
“Düğünler özlüyor içim.
Tutuyorlar aklıma yön veren kalbimi,
Kemiriyor içimi…
Ne bu hal, bu biçim.”
Yazığım o an biliyorum ki, kelimelerin gücü benimle… Ve biliyorum ki, kelimelerin anlamlandırış keli de bana ait. Yazabilmek benim krallığımı ilan ettiğim egemenlik alanım. Artık burada hayal gücüm bana değil, ben hayal gücüme yön veriyorum.
“Bir inanç yükseliyor içimden,
Aniden beni heyecanlandıran haykırış.
Bir haber bekliyor oluyorum o an yarenden,
Ah neydi o bakış… “
Yazarken biliyorum ki kimse yön veremez bana. Özgürlüğüm yamulmaz bir kılıç, kalemim kelimelerle oynayan bir cambaz, aklım hayalimle birleşmiş düşünceleri kelimelerle anlamlandıran mürekkebi bol bir daktilo.
Pişmanlığım çoktur benim. Bence yazmayı da sevmemin nedeni de bu pişmanlıkların yersiz olduğunu yazıp, kendime okutup ne kadar da yersiz hissiyatlar içinde bulunduğumu kendime hatırlatmam. Yaşantımdaki bazı kesitlere ait sebep sonuç ilişkilerindeki hiçbir bağlantının benim elimde olmadığını kendime hatırlatıyor olmam. Olgunluğumu da yanıma alıp neyse ki elimde olmayan nedenlerden dolayı hayıflanmayı bu şekilde bırakabildim.
“Sonu yoktu biliyordum,
Bir gün gelmeyeceğini.
Anlatamadım kendimi görüyordum,
Yolun sonuna geldiğimi.”
Şahsen bazı hatalarımı şu anda gidip düzeltebilmek isterdim. Ama geçmişe ait düşünülen her şey o an yaşanır, gerekli müdahaleler o an yapılır, olaylara o an yön verilir ve vadesi dolduğu o anda da tadında bırakıp hayatındaki bir sonraki seviyeye geçebilmek için devam edersin. Hiçbir şey bizim istediğimiz gibi sürmeyecek. Bahanelere yer yok. Ama sanki cebimde bir anahtar varmış ta kilitli kapıların ardında aslında neler varmış gibi düşünmeyi de kendime hak buluyorum. Sonuçta düşünme halinde de ciddi bir efor sarf ediyorsun. Sonuca vardığımda da “Olmayışında da bir hayır varmış, şimdi gördüm çok şükür.” diyebiliyorsun.
“Ben aşkı hayallerde aradım.
Durdum bir gün elbet varırım sandım.
Oysa ki yanı başımda duranmış,
Yeni anladım.
Elimden kaçan güvercinin ardından bakamadım…”
“Her şeyi bir kenara bırak.
Bugün ne de güzel bir gün…
Umudun şarkılarını cıvıldayan kuşlar,
Şefkatle okşayan pamuk rüzgar,
Kendiyle barıştıran
Derin nefesle içine çektiren
Anlayışlı bir bahar.”
Çabuk vazgeçen insanlara özeniyordum hep. Bu kadar çabuk bırakabilmek nasıl onların kolayına gelirdi anlayamazdım. Bir insan beynini kafatasından ayırabilir miydi, yüreğini eline alıp pusulasının yönünü kendi arzu ettiği yöne göre çevirebilir miydi bunu sorgulamak bile anlamsız gelirdi hep. Bu soruya sadece tek bir cevap bulabildim: Bu hayatta hiçbir şeyi fazla ciddiye almamak lazımdı.
Benden de bu kadar.