Her tarafı beyaza boyanmış odanın en uzak köşesinde bir nokta gibi duruyordum. Bunu daha çok cümlenin sonuna konan nokta gibi düşünebilirsiniz. Herhangi bir şeye son vermek için uygun bir insandım. Bu konuda karar verirken zorlanacağımı hiç düşünmüyorum ve düşünmeyeceğim. Ben 7 yaşında bir insanım. Her gün büyüyorum bunu fark edeli çok olmadı. Bu durum hoşuma gitmiyor sayın okuyucu! Bu durum beni mutsuz ediyor. Babam gelmişti. Bu dediklerimi o duymamıştı. Bilmiyordu. Büyük ayaklarıyla bana doğru yürüdü. Tam tepedeydi. Korkunç görünüyordu. Üzerinde deri bir ceket siyah bir pantolon ve pantolonunu tamamıyla sıkmış biçimsiz bir kemer vardı. Odanın her tarafını iyice süzdü. Eşyaları sayar gibiydi. Her şeyi kontrol ettikten sonra tekrar bana baktı. Ağzından çıkardığı kocaman harflerle annemin nerde olduğunu sordu.  Konuşmayı unuttuğumu düşündüm. Birkaç harf ağzımdan istemsizce döküldü. Nerde olduğunu bilmediğimi anlamıştı. Kanepede oturdu. Serçe parmağıyla dişlerinin arasını soydu. Dişlerinin arasından çıkardığı parmağını bir süre inceledi. Daha sonra beni incelemeye başladı. Bir süre bana bakmaya devam etti. Bunu çoğu zaman yapardı. Bana olan bakışları odanın ortasında duran kahverengi sobaya olan bakışlarından farksızdı. Sobaya odun at dedi. Sobaya birkaç parça odun attım. Hangi pozisyonda olduğumu bilmiyordum. Hangi pozisyona geçeceğimi dahi bilmiyordum. Bir an kendimi halının üzerinde oturmuş buldum. Ufacık ellerim dizimin üzerinde hiçbir şeye zarar vermeden duruyordu. Gözlerim kimseye bakmadan yuvasındaydı. Zararsız, küçük bir bölgede yer kaplıyordum. Babam kanepenin üzerinde oturmaya devam ediyordu. Demin ne yaptığını kaçırmış olabilirim ama hala aynı şeyleri yapıyor desem yanlış olmaz. Parmağı burnunda elleriyle midesini ovuyordu. Kocaman kıçıyla kanepeyi bile korkutuyordu. O korkunç bir insandı sayın okuyucu! Ben bunları anlatırken babam odadan çıkmıştı. Annemle sesleri yükseliyordu. Babamın hükmeden sesi ile annemin ağlama sesleri aynı anda yükseliyordu. Bir suç daha işleniyordu. Bunu siz ilk defa duydunuz. Ben bunlara her gün kendi kulaklarımla şahit oluyorum. Çoğu kez bizatihi kendim yaşıyorum.

            Her şeye rağmen yataktaydım. Düşünüyordum. Annem her gün ağlıyor, ben her gün korkuyorum. Kafam, kollarım, ayaklarım hala çok küçük ama sorunlarım büyük… Sorunlar hiç bitmeyecek. Annem hiç gülmeyecek. Babam benimle hiç konuşmayacak. Bana ne yaptığımı sormayacak. Ne için oturduğumu ne için konuşmadığımı ne için bu kadar düşündüğümü hiç bilmeyecek. Hiçbir zaman sobaya odun atmayacak. Belki bir gün sobaya odun yerine beni atacak. Bu korkuyla büyümek intihara eşdeğer değil midir? Size her şeyi eksiksiz anlatmayı çalışıyorum. Ben bir hayal ürünü değilim sayın okuyucu! Kötü bir insanın ürünüyüm. Sahibi tarafından nefret edilen tüm özlük hakları elinden bir çiçek gibi koparılmış, tıpkı şu an düşündüğüm odanın rengi gibi karanlık bir geleceğe sahip küçük bir insanım. Şu an için düşünürsek zararsızım. Fakat vücudum büyüdüğünde aynı şeyleri söyleyemeyebilirim. Bunu duymak rahatsız edici olabilir verebilir ama ben kötü bir insan adayıyım. Bunu hiçbir kötü insan söylemez diye düşünüyorum. Ben dürüst ve kötü bir insancığım.

            Gözlerim açılmıştı. Ayaklarım hala yorganın uzunluğunu geçmemişti bu benim yaşadığımı gösteriyordu. İçerde gri bir hava vardı. Odada sobanın içinde yanan odunların çıkardığı sesler dışında hiçbir ses yoktu. Babamın nerde olduğunu bilmiyorum Annem odadaydı. Benim için yiyecek bir şeyler hazırlıyordu. Kapıyı açık bırakmıştı. Bu onun girip çıkmasını kolaylaştırıyordu. O sırada tavana doğru sürünen bir böcek gördüm. Sobanın tam tepesindeydi. Oldukça zorlanıyordu. Düşmek üzereydi. Yaşamaya çalıştığı çok belliydi. Ama daha fazla tutunamadı o yükseklikten sobanın üzerine düştü. Böcek için kötü bir andı. Belki de iyi bir an. O an böceğin ne düşündüğünü bilmek imkansız kim bilir belki de intihar etmiştir. Çok saçma! Hayvanlar intihar edemez! Peki ya çocuklar?

            Gökyüzünün altındaydım. Annemin ördüğü yeşil bir kazağı giyinmiştim. Hava bulutluydu, griydi hala. Güneş yoktu. Bu beni üzmüştü. Çok az ıslanıyordum. Yağmur yavaş yağıyordu. Yürüyordum. Ayakkabılarım çamura bata çıka sürüklüyor beni. İlk defa evden bu kadar uzaklaşmıştım. Bilmediğim bir yere, ayaklarımın götürebileceği kadar gitmeyi kararlaştırmıştım. Biraz daha anlatmak istiyorum ama sadece yağmuru… Saçlarımın arasına giriyor, şakaklarımdan aşağı doğru süzülüyordu. Bu huzur vericiydi. Henüz tam olarak büyümeyen duygularım az da olsa beni mutlu ediyordu. Acı da veriyor fakat şu an hissetmiyorum. Yağmur hala yağıyor. Yüzüme çarpıyor, ellerime çarpıyor, gözlerimin içine damlıyor, ağzımın içini yağmurla beraber karıncalar dolduruyor.

 Yeşil kazağım ıslanmıştı annemin gözyaşlarıyla…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: