Nereden başlasam bilemiyorum, ya 2009’un haziranı ya da temmuzu idi. Güneşin bedenimi kavurmasını hala hissedebiliyorum. Ne yazdı arkadaş! Bir damla yağmuru bırak bir tutam bulut görmedik gökyüzünde. Sabah ter ile uyanıp gece ter içinde yatıyorduk. Kışı da pek sevmem mesleğim gereği ama 2009’un yazı mı Ocağın soğuğu mu diye sorsaydı biri düşünmeden titremeyi seçerdim inanın.
Bu arada meslek dedim ya biraz önce sanki biraz meraklandınız. Zor bir mesleğim var benim. Herkesin altından kalkabileceği bir iş değil. Çok gördüm yarıda bırakanı, emekliye erken ayrılanı ho hoo. “Yoksul”um ben. Ama öyle amatör değil, profeyşınıl. Bir işi yaptınmıdı tam yapacaksın. Sevmem kıytırık iş. Hakkını vereceksin. Cam mı siliyorsun mesela, o camlar yarenin olacak senin, toz kondurmayacaksın, ne canını yakacaksın silerken ne de zerre-i miskal kir bırakacaksın. Ya da cerrahsın mesela girmişsin beyin ameliyatına, on iki saattir ayaktasın. Pür dikkat. O an uzaylılar istila etse dünyayı dönüp bakmayacaksın, yer kaysa ayağından şiddetli bir zelzele ile titremeyecek neşterin bir milim bile. Ne bileyim çöpçüsün mesela, şarkı söyleyerek temizleyeceksin etrafı, bak yanında çöp kutusu var nereye atmış hayvan oğlu hayvan demeyeceksin, gördüğün kedilere selam vereceksin. Ya da dolandırıcısın mesela yaptınmıdı tam yapacaksın arkadaş işini, uğraşmayacaksın üç beş kuruşa, direkt koyacaksın hünerini ortaya, büyük vuracaksın voleyi, vicdanın bir saniye sızlamayacak, viskini içerken havuz başında çakma Küba purondan çekeceksin. Kabadayı mısın, bastığın yer titreyecek, kendin göreceksin işini, namın cihana salınacak, adaletinden kimsenin kuşkusu olmayacak, çekeceksen cezanı paşa paşa gireceksin çıkacaksın ne kimseyi ezeceksin ne kimsenin ezilmesine izin vereceksin. Vel hasıl kelam ne yapıyorsan bu dünyada hakkını vererek yapacaksın. Bak bana yoksulum ama veririm hakkını. Öyle iki öğün aç kalınca aman yandım demem, on sekiz gün geçmedi boğazımdan bir lokma gıkım çıkmadı. Kaç kere soğuktan donmak üzere buldular beni biliyor musun be. İş arayacam diye tabanlarım yara oldu da bulduğum işe gidemediğim oldu benim.
İşte tam yine yoksulların hasını oynuyorum şifreli kanalda, bir araba durdu yanımda. Siyah camlı, beyaz, uzun bir araba. Daha yeni yıkanmış belli. Çok severler arabayı yıkadıklarında lastiklerine parlatıcı şeyler sürmeyi oradan biliyorum. Sıçma pozisyonunda oturduğum için görüş alanım direkt orasıdır. Neyse, şoförün yanında oturan kapıyı açtı, ince bir delikanlı, dikine gitmiş. Kesin kemerine ekstra delik açtırmıştır. Pantolonu kaliteli çöp torbaları gibi büzüşmüş. En sevdiğim çöp torbaları onlardır bu arada. İpini çekerler bırakırlar çöpe. Tertemizzz. Öyle çöp poşeti buldum mu hemen sererim soframı takarım mendilimi boğazıma. Kesin var bir şeyler ya, poğaçası böreği elbet kalmıştır, hiçbir şey yoksa çocuk iki dişlemiştir pirzolayı sonra hooop çöpe, tavuk kemiği varsa o da iyidir. Kimse yemez tavuğun etini sonuna kadar. Elbet bırakırlar kemiğinin üzerinde, hem de biraz dişin keskin miden de antrenmanlı ise o kemikler bile şahanedir. Baktın zaten tavuk var emin ol pilavı eksik olmaz. Nasıl geldim adamın pantolonundan tavuğun kemiğine, mide aç olunca beyin yemek olarak görüyor her şeyi. Saçları taralı, fönlemiş sağa doğru. Temiz kemikli bir suratı var. Güneş gözlüğü biraz büyük. Saati kocaman. Sanki zamana hükmedecek pezevenk. Bana doğru eğilince altın zincirini de görmüş oldum ki sesini duyunca irkildim
- Abi merhaba
- Aleyküm selam abicim.
- Bizim bir temizlik işimiz var, burada iş arayanlar duruyormuş,
Bana benden çok acıyor hırto, olum ne ağzında yayıyorsun, desene iş arıyorsan gel.
- Evet kardeş bak şu yolun sonuna kadar aha böyle benim gibi oturan kim varsa iş arıyordur. Senin ne işin var ben yardımcı olayım kardeşime. Her iş gelir elimden.
- Abi biraz meşakkatli bir iş bizimki, yorucu
- Sen bizi yeni mahalle çocuğu mu sandın kardeşim bak hele sen şu ellere, şu nasırlar tabloya fırça sallarken mi oldu sanıyorsun.
Beni gördü böyle zayıf çelimsiz zannediyor iş yapamayacağım. Ulan bir öğün karnımı doyurayım tıka basa, sen o zaman gör beni, kafes dövüşüne adam arayan önce bana uğrar kim bu babayiğit diye.
- Sen işi söyle kardeşim, hallederiz. Belli temiz bir insansın seni dolandırmasınlar burada.
- Yüz metre kare bir alan temizlenecek cilalanacak makine ile.
- Dört sene yaptım kardeşim, bak Allahın sevdiği kuluymuşsun direkt önümde durdun.
Derken bir sigara uzattı, içtik. Çay söyledi, bir sigara daha… bu arada işin ayrıntılarını konuşuyoruz. Ben esip gürlüyorum, şöyle yaparım böyle yaparım. Daha önce şöyle bir iş vardı da şöyle kotardım. Piyasa batmasa fena ustaydım, bakma şimdi bu durumumuza parmakla gösterirlerdi bizi falan feş mekân yardırıyorum. Ben pr’ımı yaptıktan sonra geldik en sevdiğim bölüme, para…
- Bak kardeşim para her zaman benim için ikinci plandadır.
- Eyvallah abi.
- Şimdi sen bana önden bir miktar verirsin, bakarsın iş içine sinmedi canı cehenneme o paranın.
- Eyvallah abi, olur mu öyle şey ama emeğindir.
- Yaw işi iyi yapacağız ki yarın sen bana arkadaşını getireceksin, en iyi reklamdır yaptığın iş canım kardeşim.
- Eyvallah abi.
- Bir de öğle yemeğini okkalı isterim. İş uzarsa akşam yemeği ve banyo yapacak kalacak bir yer. Bir de bir takım çamaşır. Sizin eskiler filan da olur, maksat temiz olsun.
- Tamamdır abi yarın sabah sekizde alırız seni buradan.
- Tamam kardeşim, hadi selametle.
Uyku girmedi gözüme sabaha kadar. İster açlıktan deyin ister sıcaktan ister heyecandan. Ama galiba en çok da heyecandan. Tok karna banyo yapmak ve temiz kıyafet giymenin heyecanı. Sabaha karşı dalmışım biraz. Bilerek güneş doğar doğmaz üzerime gelecek yere uzandım. Güneş doğdu mu sıcaktan duramazsın bir dakika. Hemen kalktım tabi. Bir sigara, bir sigara daha, bir sigara daha ve aynı jantlar…
Yarım saat kırk beş dakika civarı bir yol gittik. Arabanın içi buz. Mis gibi. Yavaş yavaş evler seyrekleşti, sonra boş bir arazi. Ağacı bırak ot yok. Göz alabildiğine boşluk. Arabadan iner inmez ben ne bok yedim diye söylendim kendi kendime. Arabanın soğuğundan dışarının cehennemine geçerken derimin büzüştüğünü hissettim. Bizim çöp torbası arkadaş düştü önüme başladık yürümeye o sıcakta. Bir on on beş dakikada yürüyerek gittikten sonra genişçe mermer bir alana geldik. Bildiğin çölün ortasında büyükçe bir yere komple mermer döşemişler, bir tane makine getirmişler temizlik için. Yaptığım hataya mı yanayım, o kadar atıp tuttum şimdi geri dönmek olmaz ona mı yanayım. Paranın yarısını aldım ben vazgeçtim alın paranızı desem beni bu ıssız yerde bıraksalar sıcaktan ölürüm ona mı yanayım, neye yanacağımı bilemedim. Bu mermerleri ne sikime buraya döşetmişsiniz bile diyemedim. Ağzımdan sadece;
- “Kardeşim şu makineyi sen bir çalıştır bakalım, bizim zamanımızdakiler daha değişikti, şimdi yanlış bir şeye basıp bozmayalım” çıktı.
Makinenin nasıl çalıştığını da öğrendikten sonra başladım işe. Çöp torbası bindi arabasına gitti. Ben kaldım çölün ortasında bir makineyle baş başa. Makinenin gürültüsü bir yandan, jeneratörün gürültüsü diğer yandan, tepede güneş, çıkan bütün mermer tozu ağzıma burnuma giriyor nefes alamıyorum. Terden sırılsıklam olmuş vücudum komple mermer tozuyla kaplandı. Biri görse hayalet sanır. Demiştim ya ne yapacaksan hakkıyla yapacaksın. Ben de bu işi hakkıyla yaptım. Yemeğimi de yedim akşam banyomu da yaptım temiz kıyafetlerimi giyip en az on gün yetecek paramı da cebime koydum diyecekken akşamüzeri başlayan baş ağrısı şiddetini iyice arttırmaya başladı. Ateşimin yükseldiğini ve kustuğumu hatırlıyorum. En son hemşirenin sık sık isminiz nedir beyefendi… isminiz nedir beyefendi dediğini hatırlıyorum.
Otopsimi ağacı bol bir hastanede yaptılar, güneş çarpmış. Yediğim iki ekmek arası köftenin de katkısı olabilir belki. Şimdi bir çınar ağacının altında yatıyorum. Başımda bir mermer var. Kimliksiz. Ruhuna Fatiha yazıyor…
[…] Hakkını Vereceksin – Kültür Sanat Edebiyat Online Dergi […]