Konsey toplanmıştı. Ön tarafta, sekiz ana gezegenden sadece birer temsilci ayakta , arka sıralarda ufak gezegenlere ait olanlar oturuyorlardı. Ana gezegenlerin temsilcileri konu hakkındaki yorumlarını sadece bir kaç cümleyle yapabilecekti. Bir de küçük gezegenleri temsil eden konuşmacı vardı. Yorumlarının sonunda ise “Umutluyum”, “Umutsuzum” ya da ” Kararsızım ” deyip bir daha konuşmayacaklardı. Nihai durum, en büyük sekiz gezegenin yöneticisi olan Güneş tarafından , kainatın sahibine iletilecekti. Dünyanın gidişatı hakkındaki karar kendilerine daha sonra bildirilecekti. Doğrusu, Güneş bile Dünya için daha ne kadar doğup-batacağını bilemiyordu. Dünya hakkında ya sonun başlangıcına karar verilecek ya da kurtuluşu müjdelenecekti.
Güneş, sekiz temsilciyi dinlemek üzere en heybetli parıltısı ile tepede duruyordu. Bu aralar ,sadece bir müddet yüzünü Dünya ‘ ya geri çevirmiş haldeydi.
Sözü ilk alan , Merkür temsilcisi idi. Dünyada yaşayan insanların birbirleri ile daha iyi iletişimde bulunması ve böylece dünyayı kardeşçe, dostça yaşanılası bir vaziyete getirmek için görevlendirilmişti. Ne yazık ki, bunun insanlar tarafından yanlış algılandığını ve becerebilmenin her geçen gün daha da zor olduğunu söyledi. Güneş ‘ e bakıp mahcup ve utanarak , artık sabrının azaldığını, yorulmaya başladığını belirtti. Sözlerini ; “Dünyadakiler birbirini anlamaz oldu. Yanlış anlamak için bahaneler artıyor, herkes gizliden ya da açık savaşmak için sebepler arıyor . Paylaşmak unutulmuş durumda . Yetinmek ise tükenmekte” diye bitirdi. Kararı “Umutsuzum “oldu.
Sıra Venüs ‘ e geldiğinde , gülümseyerek baktı Güneş’ e ve; “Ben Merkür dekiler gibi düşünmüyorum. Umudumuz bitmemeli. Dünya her zaman mutlu olmayı hak edendir. Bence halen güzellikleri yaşayabilen mutlu insanlar çoğunlukta ” dedi. Ona göre, her insan aşık olmalı, sevgiyi hep doruklarda yaşamalıydı. Böylece güzellikler daim olacak, ve dünyayı bu güzellikler kurtaracaktı. Sevgi, aşk, her zaman her derde ilaç olacaktı. Kararını “Umutluyum ” diyerek belirtti.
Söz sırası Mars a gelmişti. ” Ben ne Merkür gibi yorgunum, ne de Venüs kadar umutluyum” dedi . Güçlü olanlar, her türlü zorluğa karşı ayakta durabilenler sapmadan yolunda yürümeliydi. İnsanlar iyi ya da kötüyü sadece akıl ve mantıkları sayesinde seçilebilirlerdi. Mesela son zamanlardaki genç bir kızın aklı ve mantığı bile bazılarından daha farklı işlemiyor muydu ! O kızın doğayı kirletenlere ve yeşili yok edenlere baş kaldırışını anlatmıştı. Dünyamızı mahvedenleri kınamayı , insanlığa güzel şeyleri hatırlatmayı görev bilmişti. Yeşili korumak, çevreyi, havayı temiz tutmak için, her bireyin canla başla çalışması gerektiğini savunup duruyordu. Zordu belki, ama direniyordu. Çünkü evleri, yani dünyaları yanıyordu. Bu ve bunun gibilerin galibiyeti ancak belirli bir zaman içerisinde görülebileceği için, “Ben kararsızım ,bekleyelim derim ” diyordu.
Gülümseyerek söz alan Jüpiter; ” Hem Venüs , hem de Mars kardeşlerle aynı düşüncede sayılırım. İyi kalpli ve umutlu olduklarında, adına Dünya denen kocaman evlerinde yaşayan insanlar en güzel şekilde ödüllendirilmeli bence .Yeter ki bunu hak edecek şekilde davransın. İyi şeyler için çalışsın, egolarından uzak olsunlar. Kurallara uyumlu yaşasınlar. Kötülüklere karşı , her zaman en güzeli , en doğru olanı için mücadele etsinler. O zaman her şey düzelecektir.” dedi. Jüpiter iyimserdi.. “İnsanlara eşit şartlar verecek kadar cömert olursak , ödüller vererek onları teşvik edersek , her şey daha güzel olacak” deyip; “Umutlu ” olduğunu belirtti.
Yüzünü buruşturan Satürn; ” Ama bu kadar iltimasa ve affediciliğe rağmen, ders almayan dünyadakilere bazı şeyleri hatırlatarak öğretmemiz gerekmiyor mu?” dedi. Verilen nimetlere şükretmeyip, imkanların değerini bilmeyenler yüzünden dünyada memnuniyetin azaldığını tekrarladı. Yapılan nankörlüklere karşılık, dünyaya bazı dersler verilmesi gerektiğini öngörüyordu. İnsanlar hakları olanı almak için sadece, “Başkalarının haklarına haksızlık etmesinler. Bu yeter ! ” dedi. Bu başkalar; çiçekler, böcekler, hayvanlar, yeşillikler, ağaçlar, sular ,toprak dahil her şeydi. Toprağın, suyun, bitkinin , kısacası doğanın kendilerine verilenlerin kıymetini anlamaları için, iltimasın sınırlandırılması gerek ” diyerek bitirdi konuşmasını. Fakat, ders almayacakların çoğunluk olacağını düşündüğü için “Umutsuzum” dedi başını öne eğerek.
Uranüs ise; Dünya için yumuşak olamayacağını, çalışmayanın, öğrenmeyenin, insani değerlere uymayanın cezalandırılması gerektiğini vurguladı. Fakat güçlü ve dürüst olanların, işini iyi yapanların mükafatlandırılması gerektiğini savunuyordu . Kıymet bilmeyenler, değerli işler üretmeyenler elbette elenmeliydi . Ya da biraz mahrum mu edilmeliydi ? Mesela Güneş bir müddet küsmeli miydi Dünya ‘ya ? Hatta buzullar eriyip, sıcaklar kavurmalıydı az biraz! Sular çekilip ,yanardağlar patlasa mıydı acaba? Bazı yeni düzenlemeler gelmeli , uymayanların bu kocaman evleri ara sıra yangınlarla sınanmalıydı belki de. Böylece, gereksiz şikayetler ve şımarıklıklar bitebilecekti , kim bilir! Nitekim o da pek emin değildi . ” Kararsız ” olduğunu söylemekten başka çaresi kalmamıştı.
Daha sonra Neptün konuştu. Onun için, insanlar ne yaparsa yapsınlar, hep iyiyi, güzeli hak ediyorlardı. Dünya için hayalleri her daim tazeydi. İnsanlar bir gün mutlaka her şeye şükreden, her verilen faydanın kıymetini bilen duruma geleceklerdi. O , dünyadakilere sonsuz merhamet duyulması gerektiğini düşünüyordu. Bu merhameti gerçekten özümseyenler, şükür etmeyi bilecek, dünya daha yaşanası bir hale gelecekti. “Her şey iyi yönde değişebilir, yeter ki bunu anlayanlar çoğalsın. Bu insanların çoğalması için biraz daha sabır edelim. Daha fazla hoşgörü, daha çok affetmek gerekli bence ” diyerek bitirdi sözlerini. Tüm maneviyatı ile ; ” Olumluyum, umutluyum. Çünkü, gezegen kardeşimiz Dünya bizim için çok değerli . ” dedi, göğe bakarak!
Küçük gezegen temsilcilerinden Plüton’ a geldi sıra. Plüton, küçük ama içlerindeki en pervasız, en acımasız olanıydı. Belki de bu nedenle, Güneş Sistemi tarafından ana gezegenlik den çıkartılıp cüce gezegenler sınıfına konulmuştu ! Yine tüm kurnazlığı ve açık sözlülüğü ile ; ” Dünya için acil olarak bambaşka bir hal gerek” dedi bir solukta. “Gördüğümüz gibi ; umutlu olanlar, umutsuzlar ve çekimser kalanların hepsi eşit. Kimse kesin karar veremiyor. Benim fikrim , aslında hepinizden bir şeyler alıp harmanlanmasından yana. Bence bir müddet Dünya sınanmalı ! Suları çekilmeli mesela. Yemekleri tükenmeli, mevsimleri değişmeli ! Hatta belki şifalarıyla sınanmalı . Evimiz yanıyor diye haykırırken , bir çok değerin kıymetini anlamaları için bu gerek sanki ! Onlara, her an ölebileceklerini hatırlatıp , yataklarının altında gizlenen cüce bir canavar olma görevini üstlenebilirim. En azından bir süreliğine.Varsın adım kötü olsun. Belki o zaman Dünya , içindeki bu yangını söndürmek uğruna daha çok çabalayacak,içindeki insanlar, titreyip kendine gelecektir ! Zaten benim asıl görevim ; dünyası yananların küllerinden yeniden doğmasına yardımcı olabilmek ” dedi.
Bütün gezegenler Güneşe bakıp geri çekildiler. Güneş biraz düşündü, sonra sessizce yerini Ay ‘ a bırakıp oradan uzaklaştı. Kafası çok karışık, gezegenlerden duyduklarını toparlayamıyordu. Mecburen kesin kararı bekleyecekti. İşte tam o anda, içine inanılmaz bir his doğdu. İçindeki sonsuz umut ve ilahi bir hisle yeniden alev aldı. Kendine verilen emir ; uzun bir süre daha, her sabah farklı yerlerde olsa bile, yine doğmaktı ! İnsanların, hayvanların ,doğanın içini ısıtmaya devam edecekti. Belli ki, bütün gezegenlerin söyledikleri , Dünya’ ya biraz daha zaman kazandırmıştı. Alevsiz yangınların olduğu yerlere bile doğmayı sürdürecek, yine umutlara ışık olacaktı. Ötesini de bilmiyordu.
Çünkü, ne zamana kadar ışık saçacağı Güneş ‘e yine söylenmemişti. Kainatın Sahibinden tek isteği; umut dolu, mutluluk dolu bir Dünya üzerine doğmaya devam etmekti. Fakat nedendir bilmiyor, bu defa içi başka yanıyordu ! Hem umutlu, hem korkular içindeydi. Bu nedenle daha çok dua edecekti. “Dünya” denen bu kocaman evin üzerine sonsuz kere doğmak için…