Her sabah masmavi bir gökyüzüne uyanırdım. Güneşin ışıkları pencereme dokunur ben de gözlerimi açardım. Ancak bugün yağmurlu bir gündü. Mayıs ayının ilk haftası…

 

 Her zaman yaptığım gibi denizi görebilmek için balkona çıktım. Erik ağaçlarının arkasında alabildiğine mavi olan deniz bugün griydi. Griden nefret ederim.

 

Bana Ankara’yı hatırlatır. Ankara da onu ve yarım bıraktığım her şeyi…

İşin komik olan tarafı bir konuşmamızda o da söylemişti: “Her şeyi yarım bırakıyorsun.” demişti. O gün düşünmeden cevaplamıştım: “Çünkü her şey fazla geliyor.”  Oysa düşünmeliydim. Bu öylesine söylenmiş bir söz değildi. Haklıydı. Her şeyi yarım bırakıyordum. Fincandaki çayı, sıkıldığım roman ve filmleri, hayallerimi…

 Her şeyi ama her şeyi…

En çok da hayallerimi yarım bırakıyordum. Oysa bunu anlamam bu konuşmadan tam 1 yıl 4 ay sonra oldu. Çok sevdiğim bir arkadaşımla sahildeydik. Kumsala bağdaş kurmuş güneşin batışını izliyorduk,  bir yandan da arkadaşım gitar çalıyordu. Bense yine onu düşünüyordum. Arkadaşım birkaç kere seslenmiş cevap vermemişim. Sonra kolumu dürttü. “Hey! İyi misin?” dedi. “Biliyor musun ‘Her şeyi yarım bırakıyorsun.’ demişti bana” dedim. Arkadaşım cevap vermedi. Biliyordum ki devam etmemi bekliyordu ama ben de sustum. Bir 10–15 dakika ikimiz de sesimizi çıkartmadan güneşin batışını seyretmeye devam ettik. Sanki zaman durmuş gibiydi. Sahile vuran dalga sesleri de olmasa o anın gerçekliğinden şüphe edebilirdim.

Dalgalar sahile vuruyor, her vuruşlarında biraz daha huzur getiriyorlardı uzak kıyılardan.

 “O zaman önemsememiştim. Ama şimdi aklımdan çıkmıyor, her an kulaklarımda çınlıyor.” dedim. Keşke diyordum. Keşke en başa dönebilsem her şey çok farklı olurdu. O ana kadar sessizce beni dinleyen arkadaşım bir anda sinirlendi. “ Büyü artık! Keşkelerle bir şey olmuyor. Bir şeyin olmasını istiyorsan uğraş! Uğraşmıyorsan da vazgeç artık! Kendine yazık ediyorsun.” dedi. Sonlara doğru sesi iyice yumuşamış, pes eder gibi çıkmıştı.

O da haklıydı. Bütün dünya haklıydı. Ben de biliyordum mücadele etmem ya da vazgeçmem gerektiğini. Ama yapamıyordum. Kanadı kırık bir kuş gibiydim. Uçmak istiyor ama korkumdan uçmaya direniyordum.

“Daha ne kadar kaçacaksın, ne kadar saklanacaksın?” dedi arkadaşım. Yüzümde hüzünlü bir gülümseme arkadaşıma döndüm. “Aslında kaçmıyorum, saklanmıyorum da… Sadece bekliyorum.” Dedim. “Neyi bekliyorsun?” dedi.

Cevap veremediğim tek soru… Neyi beklediğimi ben de bilmiyordum. Herhalde bir şeylerin olmasını bekliyordum. Gökten 3 elma düşecek ve her şey değişecek…

            Hava kararmıştı. “ Hadi.” dedi arkadaşım. “Gidelim.”. “Yok.”  dedim. “Sen git. Ben biraz daha kalacağım.” “Peki.” dedi.

 Arkadaşım gittikten sonra daha ne kadar oturdum bilmiyorum. Ama deniz havası iyi gelmişti. Sözcüklere aktaramadığım, içime attığım duygularımı yatıştırıyordu. 1 belki 1,5 saat daha öylece oturdum, sahile vuran dalgaları izledim.

Sonra eski bir arkadaşımın söylediği bir söz geldi aklıma: “Yürüdüğün kadardır bir hayat.” demişti. “Sadece önüne bakman gerekir. Eğer arkana dönüp bakarsan kaybedersin.”

Gülümsemiştim. Ben de yürüyordum. Sonu olmayan bir yolda nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum hem de. Ama bir farkla… Ben arkama dönüp bakmaktan bir an olsun vazgeçmiyordum. Bu yüzden de kaybediyordum…

Şimdi bu gri gökyüzüne bakınca daha iyi anlıyorum. Ben uçmaktan korkmuyordum. Korkuyordum çünkü hiçbir şey bitsin istemiyordum. Bir şeyleri yarım bırakıyordum çünkü o an o şeylerden hoşlanmıyordum ve hayat sevmediğimiz şeylerle vakit kaybetmek için fazla kısaydı. Hayallerimde ise ulaşılmaz görünenin güzelliğine tutulmuştum, sanki gerçekleştiğinde büyü bozulacaktı.

Ve en zoru da hayatıma dokunmuş insanları uğurlamaktı elbette.

Başlamak demek veda etmek demekti… Bense veda etmek istemiyordum. Vedalar zordu, acı vericiydi… Bazen boğarcasına canını yakıyordu insanın. Bu yüzden sadece bekliyordum… Ama nereye kadar bekleyebilir ki insan? Eninde sonunda bir yerden başlamam gerekiyordu. O an karar verdim korktuğum yerden başlamaya. Bunun içinse önce yanmam gerekiyordu. Yanacaktım… Tamamen kül olana kadar yanacak sonra da küllerimden doğacaktım. Anka kuşu misali…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: