“Sevgili Mustafa,
Bu mektubu sana iki kelam edebilmek için yazıyorum. Hani geçen gün halimi hatrımı sormuştun da ‘Oldukça iyiyim’ demiştim. Koca bir yalan! Hiç iyi değilim ben Mustafa! Duygusal bir karmaşa içindeyim. Battıkça batıyorum. Bir insanın hayatında hiç mi iyi bir şey olmaz? İşsizim zaten. Ondan bahsetmeye hiç gerek yok.”
Kalemimi masanın üzerine bıraktı ve düşünmeye başladı. Yaşadıklarıyla Onu da sıkmak istemiyordu ama artık dayanamayacaktı. Kararlılıkla kalemini tekrar elime aldı:
“Ailemin bana karşı olan tavrını biliyorsun. Beni atma şansları olsaydı emin ol ki atarlardı. İşte bu yüzden benim tek ailem sensin! İşte bu yüzden canını sıkacağımı bilsem de bütün sıkıntılarımı sana yazmak istiyorum! Ailem ve çevremdeki bütün insanlar senin var olmadığını bana kanıtlamaya çalışıyor. Onlara asla inanmadım ve inanmayacağım! Sonraki mektubuma kadar sağlıcakla kal!”
Selda mektubunu bir güzel zarfa koydu ve adresi de eklemeyi unutmayarak postaneye doğru yola koyuldu.
Ertesi gün Selda’nın evinin kapısı çalındığında kimin geldiğini biliyor gibiydi. Gelen zarfı eline aldı ve büyük bir heyecanla okumaya başladı:
“Sevgili Mustafa…”
Sonunda mektup Mustafasına ulaşmıştı. Mustafa’nın da bir cevap yazması gerekiyordu tabi ki! Hemen masanın başına koştu. Eline kağıt kalemi aldı ve yazmaya başladı:
“Sevgili Selda…”