Horozlar çığırıyor
Bu uyanmamıza değil
Sevişmemize delalet
Kasabanın üstünü ezdiğinde gece
Her naylon yıldıza dönüşüyor
Zaman elleriyle sıkıyor boğazımızdan
Yakamızdan uçuşuyor tüm düşler
Ve bir var oluş meselesi başlıyor aramızda
İşte o zamanlarda
Kaç tane izmarit varsa kültablasında,
O kadar köpek oluyoruz mezbahalarda
Açık saçık kadınlara
Ahlak dersi vermiyor
Dinimizi küçük şapellerde kutluyor
Öğrenci çekyatlarında
Deus ex machine ile sevişiyoruz.
Bir kadın hiç kimsenin olmadığı bir tepede
Kendi düşüncelerini okşarken
Biz dağ yamacı sandığımız o tepenin kenarında,
Dört gözle bacaklarına bakarak onu anlamaya çalışıyoruz
Hırsız değiliz biz
Ama
Bir banka güvenliğinin silahını çalıyor
Aç bir çocuk için
Bir çikolata hatırına on beş sene cennete gidiyoruz bir gece yarısı
Yine de ölmüyoruz işte
Oysaki biz ölmek istiyoruz bu aşkta
Bize en yakışan elbise beyaz renkli çünkü
Çiçekleri ikimiz de sevmiyoruz
Bir üçüncü seviyor olabilir begonyaları
Kitap arasında kurutup
Bozkırlarda kokluyor olabilir
Sevgi nasıl ölçülür acaba
Bu bir kadının sorusu
Biz onu çok iyi biliyoruz işte
Sevdiğimiz kadınların resimlerini
En iyi şairlerin
En sevdiğimiz şiirlerinin arasına koyuyor
Üç kere okuduktan sonra şiiri
Kadınlarımızın alınlarından öpüyoruz
Her şey kadar ayrıyız
Ve hiçbir şey kadar birleşik
Simsiyah bir gecede
Kapkara bir köpeğin
Hayvani içgüdülerini boğuyor
Tüm beyaz köpeklere muktedir ediyoruz onu
Bağlamlar kurmaya çalışmıyoruz aramızda
Organik ya da inorganik bağlamlar
Yani, birbirimize havlayacağımız kara kediler yaratmıyoruz.
Biz imgelemler havuzundayız
Aynaların önünde gerçek bir maskulin ve feminin gibi sevişirken
Bir üçüncü alıyoruz aramıza
İçimizi parçalayacak inlemelerini duymamak için ağzını bağlayarak
Jartiyerinden dişliyoruz vicdanı
Kapkara oluyor bir anda
Aynalar yolumuzu kesemiyor
Kesilmedikçe önümüz
Heves olmaktan uzaklaşıyor her şey
Devam ediyoruz gizemli yolculuğumuza
Urbanistik problemler yaşıyor kalbimiz
Çıkmaz sokaklardaki evlerin üçgen alınlıklarının iç açılarında
İçimizdeki Pisagor’u bulmaya çalışıyoruz cumartesi geceleri
Dahi olacak fikirlere sahip olsak da
Yüksek debili yağmurlarda
Tıpkı yeni yetme bir mühendis gibi
Drenaj hesaplaması yapamıyor
Babaların çocuklarına yaptığı
Kağıttan gemilerin içinde yana yatarak
Rögarlardan kanalizasyona karışıyoruz
Hep bir yok oluş hep bir başlangıç
Yoruluş
Ama asla pes etmiyoruz
Çok güçlüyüz
Çünkü biz tanrılarla öpüşmüşüz
Kentliler bayramlarda şehri terk edince
Utanmadan açıyoruz tüm rögarları.
Hala boka batmamışız şanslıyız
Ama yine de
Çamur olmasın diye kalbimiz
Sürmüyoruz ellerimizi yüzümüze
Handikaplı bir meselenin içindeyiz biz
İki sıfır mağlubuz en başından beri
Ne kadar zor olsa da işimiz
Çıkarcı ya da fırsatçı değiliz
Kurt da değiliz
Ama ensemiz kalın bizim
Öpüştüğümüz tanrılardan asla medet ummuyoruz
Çatıları kim sevmez ki
Bu kentin mavi kuşları söyledi
Onlar sevmiyormuş çatıları
Estetik kaygılardan uzak
Rastgele yerleştirilmiş günısı depolarının arasında,
Yağmur ormanlarında kaybolur gibi
Kaybediyorlarmış birbirlerini
Biz pencerelerini seviyoruz bu kentin
Hani şu uyku problemi çeken kadınların
Işıkları açık bıraktıkları için
Gece boyunca köşe başlarındaki adamları
Yıldız gibi aydınlatan mavi perdeli pencereler var ya
Biz onları seviyoruz bu kentte
– Sergen Yolcu