Sergey iki odalı evlerinde sıkıntılı bir şekilde bir aşağı bir yukarı dolaşırken sinirinden ne yapacağını bilemiyordu. Sinirliydi çok sinirliydi fakat babasını nasıl uyaracağını nasıl yola getireceğini bilmeden düşünüp duruyordu. Bir ara karısı Katerina’ya baktı karısıda sıkıntı içerisindeydi kaş göz işareti yaparak, hüzünlü gözleri ile kayınbabası olan Makar İvanoviç’i gösteriyor ve dudaklarını ısırıyordu. Makar İvanoviç 65 yaşlarında yaşından biraz daha büyük gösteren bir adamdı. Zamanında devlet dairesinde yazman olarak iş başı yapmış olan Makar İvanoviç zamanın büyük çoğunluğunu kendini işine vererek geçirmiş,bilgili ve ağırbaşlı bir adamdı. Şimdiki haline bakılırsa sanki bir evsizi andırıyordu fakat Makar İvanoviç – gençliğinde- çok saygı duyulan sevimli,anlayışlı biriydi. Zamanında 8.dereceden memur olmasına rağmen konuşmasını çok iyi becerdiği için işini gördüğü aynı zamanda Generali olan Vladimir Vasilyev tarafından Rusya’nın önemli beylerinin de görüldüğü balolarda bile bulunmuştu. Dikkatli bir şekilde bakıldığı zaman o eski sevimliliğin parçalarını yüzünde görmek mümkündü. Sergey babasını kaşla göz arasında süzdü babasının gençliği geld aklınai. Makar İvanoviç’in gençliğinde kendileri için nasıl çırpındığını, sarhoş olsada bir baba olduğunu daima hatırladığını, eve sarhoş gelirken dahi mutlaka yanında birkaç dilim ekmek getirdiği o hüzün kokan eski günleri hatırladı biraz hüzünlendi fakat siniri geçmeden söze girişti:
-Baba sana kaç kere söyledim şu içkiyi artık ağzına sürme diye seni yine söz verdiğin üzere gitmeyeceğin o Almancının dükkanında gördüm.
Makar İvanoviç bastonuna dayanmış önüne bakıyordu sanki ruhunu teslim etmiş gibi bir hali vardı. Karşısında kendisini azarlayan çocuk da kimdi küçükken altını değiştirdiği, eve sarhoş geldiği zaman karısı Natalya’nın ona bağırıp çağırmasıına aldırmayıp küçük Seryojasını kucağına alıp havaya fırlattığı oyunlar oynayıp güldürdüğü Sergey mi onu azarlıyordu? Hay batasıca dünya batmak için daha neyi bekliyorsun? Sergey kendisine çıkıştığı vakit aklından bu düşünceler geçiyordu.
Makar İvanoviç oğluyla tartışmaya girmezdi, genelde hep Sergey konuşur o dinlerdi hiçbir şey de değişmezdi hep bildiğini okurdu. Fakat Sergey durmak bilmiyordu durmadan babasını azarlıyordu. Makar İvanoviç daha fazla dayanamadı ve ağzından kendisinide şaşırtan şu cümleler çıktı:
-Benden ne istiyorsun ha ne istiyorsun ? Senin paranla mı içiyorum söyle bana beni sen mi geçindiriyorsun? Aldığım emekli maaşının yarısını zaten sana veriyorum gerisi seni ilgilendirmez Seryoja seni ilgilendirmez.
Makar İvanoviç sevimli yüzü bunları söylerken sert bir hale büründü. Sergey babasından böyle bir çıkış beklemiyordu, genelde bu tartışmalar hep kendisinin konuşmasıyla babasınında susmasıyla başlar,devam eder ve biterdi. Sergey bu durum karşısında önce bocaladı sonra karısı Katya’ya doğru baktı. Katya kocasına acıyarak bakıyordu. -Ah şu erkekler hep bir şeyler anlatma çabasındadır zaten- Sergey bu bakışlardan dolayı utandı ne yapacağını bilemez hale geldi. Makar İvanoviç o sırada oğlunu ve gelinini hızlı bir şekilde süzdü. Katya yemeğe bakma bahanesiyle mutfağa döndü bu tartışmalara hiç katılmazdı sadece neler olacak diye baba-oğul tartışmasını izlerdi. Makar İvanoviç oğlu Sergey’e bakarak:
-Ben kiliseye gidiyorum akşama doğru gelirim yemeğe kalamayacağım dedi. Sergey bir şeyler söylemek için ayağa kalktı sonra tekrardan yavaşça yerine oturdu. Makar İvanoviç bu hareketten durumun anlaşıldığı yorumunu çıkardı ve paltosunu kapıp sokağa attı kendini.
Makar İvanoviç sokağa çıktığında buz gibi bir hava tüm bedenini ürpertti. Bu havada da dışarı çıkmak akıl işi değil diye düşündü fakat evdeki o yıkıcı, mahvedici soğuk hava sanırım Petersburg’un soğuğundan daha soğuktu diye içinden geçirdi ve yürümeye başladı. Sokakta çok kimse yoktu sadece birkaç esnaf dükkanında oturmuş sobanın önünde ısınmaya çalışıyordu. Makar İvanoviç burada tanıdık bir esnafla ahbap olmayı ne kadar isterdi, hiç kuşkusuz semaverlerinde eksik olmayan sıcak çaylarını içip sohbet etmek varken bu soğukta dışarda olmasını yadırgadı. Fakat o civarda hiçbir arkadaşı yoktu ve şuan soğuk içine içlemiş halde dolaşıyordu nereye gideceğini bilmiyordu. Neva Nehri boyunca yürümek istedi önce, sanki o Almancı’nın dükkanı orada diye istiyordu bu güzergahı. Kiliseye diye çıkmıştı dışarı ama kilise’ye hiç gidesi yoktu, zaten bu saatte kimse olmazdı orada. Ayrıca hava soğuktu, dini bütün insanlar dahi kiliseyi akıllarına getirmezlerdi bu havada eh sanki hakları da vardı sanki. Neva boyunca yürüdü Makar İvanoviç karşısında Hermann’ın içki dükkanını gördü elini cebine attı. 50 kapiği vardı, birkaç votka içebilirdi fakat içinde bir acı duydu neydi bu acı yoksa oğlu Sergey içine mi kaçmıştı? Vicdanı olmalıydı bu duyduğu fakat biraz sonra dükkana girmeye karar verdi başka gidecek yeri yoktu ve vicdanının bunu anlaması gerekti. Sobanın bulunduğu cam kenarı boştu o tarafa yöneldi- en sevdği yer orasıydı- ve oraya oturdu. Hermann o sırada arka tarafta bir dizi iş ile uğraşıyordu ve biraz sonra işini halledince müşterilerinin bulunduğu ana bölüme geldi. Makar İvanoviç’in ellerini hohlamasından yeni geldiğini anladı. Hermann müşterilerinin isteklerini yerine getirdikten sonra hzılıca Makar İvanoviç’in yanına gitti yarı bozuk Rusçasıyla Makar İvanoviç’e bakarak:
-Hoş geldiniz bayım sizi tekrar görmek beni çok mutlu etti dedi.
Makar İvanoviç’i kurduğu hayal dünyasında çekip aldı bu sözler hemen Hermann’a dönerek:
-Bende mutlu oldum sizi tekrar görmekle Mösyö Hermann, geçerken bir uğrayayım dedim.
-Ne iyi ettiniz bayım bizi onurlandırdınız sizi burada görmek büyük şereftir siz şunu söylememe izin verin siz buranın en saygılı,en iyi müşterisisiniz o yüzden size bir içki ısmarlamamı lütfen kabul buyurun.
Makar İvanoviç çok şaşırmıştı bu karşısında konuşan para avcısı Alman kendisine içki mi ısmarlamak istiyordu herhalde onunla alay ediyordu.Petersburg’ta Hermann’ın tam bir Alman olduğu (Almanların cimri olduğu vurgulanmıştır) herkesçe biliniyordu. Yani parasına aşırı düşkün, çalışırken iğrendiği bu haydut Ruslardan (Almanlara göre Ruslar kendilerinden daha az medenidir) daha fazla para kopartmanın peşindeki Hermann bana içki ısmarlayacaktı olacak şey değil.
Makar İvanoviç:
-Mösyö Hermann bu cömertliğinizi neye borçluyum acaba sizin birine içki ısmarladığınız ne duyuldu ne görüldü dedi gülerek.
Bu arada Hermann elinde içkiler ile geldi ve Makar İvanoviç’in karşısına yeniden kurulurken:
-Hiç olur mu öyle şey Makar İvanoviç benim cömertliğim saygıyı hakedenedir efendim buradaki Rus ve Lehli müşterilerimden hatta kendi kandaşlarım olan Alman müşterilerimden dahi daha çok saygıyı hak eden birisiniz,siz farklısınız kendinizi ciğeri beş para etmezlerle bir tutmayın lütfen.
Bu sözler uzun zamandır azar işiten Makar İvanoviç’in kalbine ok gibi saplanmıştı ve tüm bedenini küçük bir serçe gibi hafifletmişti. Koltukları kabaran Makar İvanoviç etrafa bir anda tepeden bakmaya başladı. Çünkü Hermann bu sözleri söylerken sesini yükseltmiş etraftaki müşterilerinde bu sözleri duymasını istemişti.
Makar İvanoviç:
-Doğrusu Mösyö Hermann böyle sözleri duymayalı uzun zaman oluyor beni çok mutlu ettiniz ayrıca içki içinde teşekkürler bu arada Hermann şunuda söylemek istiyorum. Neva Caddesi boyunca hatta tüm Petersburg’da bulunan en iyi dükkan sana ait bunu bilmelisin. Rusların mekanları yanında senin mekanın saray yavrusu böyle bir dükkanı herkes çekip çeviremez şanslı adamsın doğrusu.
Hermann konunun buraya gelmesine o kadar sevindi ki kendini tutmasa karşısında oturan güleç suratlı, zevkten dört köşe olmuş içki hastası herife bir içki daha ısmarlayacaktı, kendinden emin bir şekilde:
-Öyledir buraya yıllarımı verdim ben hatta St.Petersburg’a geldiğim zaman Rusça dahi bilmezdim. Tabi disiplinli bir çalışma sayesinde her şeyi yoluna koydum İsa adına çok çalıştım Tanrı şahidimdir.
-Siz Almanlar böylesiniz işte Tanrı vergisi bir çalışma azminiz var bunu taktir etmeyen yok doğrusu mesela biz Ruslar yolda birkaç kapik bulsak hemen kafayı çekeceğimiz mekanlar ararız fakat siz Almanlar o 3-5 kapiği üstüne koyup katlamada muktedirsinizdir. Tanrı bizi böyle yaratmış n’apalım biz harcarız siz üretirsiniz.
-Öyle aziz dostum öyle tek kelimesine kadar haklısınız.
Hermann bu sözleri söylerken başını öne eğdi ve düşünceli bir hale büründü. Neler düşünüyordu acaba bunu anlamak için Makar İvanoviç söze girişti:
-Mösyö Hermann biraz duruldunuz n’oldu neyiniz var?
-Hiç sorma aziz dostum bu aralar bir sıkıntı içimi kemirip duruyor.
-Eğer anlatmak isterseniz sizi seve seve dinlerim.
-Bakın dostum eşimle sıkıntılarım var; ailesel problemler. Anlayacağın hayatımı cehenneme çeviriyor ne yöne dönersem döneyim hep bir çıkmazdayım, bizim Emma’yı bilirsin buraları sevmiyor hep annesini, Almanya’yı başıma kakıyor.
Makar İvanoviç kadınların baş ağrıtan bu serzenişlerini çok iyi bilirdi kendisi de zamanında Natalyasından az baş ağrısı çekmemişti, bunları düşünürken eskiyi ne kadar özlediğini fark etti. Dudaklarında hafif bir gülümseme, aklının her köşesinde Natalyasıyla Hermann’a baktı. Onu anlıyordu her erkek gibi derdi karısıydı. Makar İvanoviç sorunu tam anlamadığı için tekrar sordu:
-Nasıl yani kaynananız yanınızda değil mi? Yanılmıyorsam geçen yaz burada olduğunu görmüştüm işlerinize arada bir yardım ediyordu.
-Evet geçen yaza kadar yanımızdaydı fakat daha fazla burada, Rusya’da yapamayacağını söyledi ve Berlin’e geri döndü Emma da ille de Berlin’e taşınalım diyor artık nasıl davranacağımı bilemiyorum, gerçekten bilemiyorum.
-Ee işiniz gücünüz burada güzel bir eviniz ve geçiminiz var. Komşularınızda Petersburg’da saygı duyulan Seyonov ve Petrenko ailesi, daha ne ister ki karınız anlamıyorum.
-İşte dostum işte duygularıma tercüme oldunuz, bende sizin söylediğinizin aynısını söyledim ona ama keçi inadı var onda ahh dostum Makar İvanoviç bilmezsiniz nasıl inatçıdır o.
-Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz, gidecek misiniz buralardan Mösyö Hermann ? Doğrusu gidişiniz bizi derinden üzer, siz saygı duyulan birisiniz sizi Petersburg’da tanımayan yoktur.
-Elden ne gelir ki ? Emma’yı seviyorum böyle her gün kavga etmektense Almanya’ya döner orada bir dükkan açıp geçinmeye bakarım sanırım son çare olarak bunu yapacağım. Yalnız dostum sizinle çok önemli bir şey konuşmam gerek sizden yardım istiyorum açıkçası.
Makar İvanoviç heyecanlanmştı yıllardır kendisini adam yerine koyup doğru dürüst sohbet eden çok kişi olmamıştı hep oğlu Sergey tarafından azarlanarak geçiyordu şu günleri. Hermann’ın bu sözleri Makar İvanoviç’i sevindirmişti yüzüne daha bir sevimli hal katarak nazik sesiyle:
-Nasıl bir yardım istiyorsunuz benden Mösyö Hermann? Benim gibi bir yaşını başını almış bir bunağın size nasıl bir yardım edebilir ki ?
– Kendinize bunak demeyin lütfen siz aklı başında, zeki bir Russunuz buna kalıbımı basarım ki öyle İsa şahidimdir ki öyle.
Hermann gibi bir Alman’ın böyle durduk yere bir Rus’u övmesi çok normal değildi. Burada bir çıkar olmalı diye düşünmeden edemedi Makar İvanoviç ama Hermann ona öylesine içten geldi ki bu düşüncesinden tamamen sıyrıldı ve kendini Hermann’a yardım etmede bir görevli saydı ne de olsa 35 yıl memurluk hayatında her göreve, her işe alışkın olan Makar İvanoviç Hermann’ı reddetmedi zaten içindeki yardım isteği ile yanıp tutuşuyordu ne de olsa karşısındaki Alman önündeki içkinin ısmarlayıcısı değil miydi?
-Size nasıl yardım edebilirim belli ki baya yardıma ihtiyacınız var
-Benim Almanya’ya gitmekten başka çarem yok gibi gözüküyor. Karım Emma’yı seviyorum onu kaybetmek istemiyorum gideceğim Almanya’ya dostum gideceğim. Her şeyimi satıp gideceğim, hem de yok pahasına.
-Demek her şeyinizi satıp gidecekseniz peki ben n’apabilirim benden nasıl bir yardım bekliyorsunuz?
Makar İvanoviç ‘’Demek her şeyinizi satıp gideceksiniz ’’ cümlesini ne kadar da çabuk ve yavan çıkarmıştı ağzından ama biliyordu ki böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Hermann’ın dükkanının yeni sahibi olduğunu düşlemesi mutluluk veriyordu ama ne olursa olsun böyle bir şey olamazdı fakat yıllardır kurduğu o nazik düşü, hayaller kurduğu o hayal dünyası daha doğrusu kendi kurduğu dünyasının kendi kahramanı olması ne kadar da tatlıydı. Evet bu dükkan kendisinin olsaydı oğlu Sergey ona ‘’Neden yine o Almancının dükkanındaydın?’ diyemeyecekti, kendisini azarlayamayacaktı. Dükkanda neler yapabileceğini düşündü ilk olarak şu’ Hermann’ın Yeri’ adlı tabelayı kaldırıp ‘Soylu Rus Makar İvanoviç’in Yeri’ diye değiştirir, ana bölümü biraz daha genişletir, şu koltuğu kaldırır, şuraya yeni bir masa eklerim diye hayal kurmak hoşuna gidiyordu. Birden Makar İvanoviç’in aklında şimşekler çaktı Hermann’a dönüp:
-Yok pahasına mı nasıl yani ne kadara satmayı düşünüyorsunuz ki ? diye sordu.
-Bakın Makar İvanoviç sizinle açık konuşacağım sizi severim sizi buradaki Ruslar’dan daha ayrı bir sever ve sayarım siz olgun ve mantıklı düşünen birisiniz ayrıca benim daimi müşterimsiniz burayı size satmak istiyorum burayı ancak siz benim gibi değer gösterip çekip düzenlersiniz hem bunca yıllık memursunuz disiplinli ve çalışkansınız burası gerçekten sadece size layık.
Makar İvanoviç birden heyecanlandı neredeyse önündeki birayı dökecekti. Ne var ki önündeki değer verdiği bir içkiydi öyle kolay kolay elinden kurtulamazdı, heyecanlanan Makar İvanoviç, biranın son damlasını da kafasına dikerek tamamladı ve mutluluktan mest olarak Hermann’a:
-Burayı gerçekten bana mı satmak istiyorsun? İyi ama nasıl olur benim gibi fakir bir bunak burayı nasıl alabilir?
-Dostum Makar İvanoviç gerçekten karım Emma artık burada kalmaya devam ederse hastalanıp yataklara düşecek buna dayanamam onun için bir hafta içinde gitmeyi düşünüyorum, yapamıyorum artık Karım benim için çok değerli ne zamandır düşünüyordum, inan ki sizi bugün Tanrı gönderdi, sizi görünce tamamen karar verdim gitmeye siz benim biricik dostumsunuz buraları sizin almanızı istiyorum evet ancak siz layıksınız buraya asla başka biri değil hem size çok pahalıya satmam bundan emin olabilirsiniz.
Makar İvanoviç bu duyduklarına inanamıyordu, sarhoş olup hayal görmediğini kontrol etmek için kendini çimdikledi bu gerçek olabilir miydi? Az önce kurduğu hayaller gerçek mi olacaktı? Bunca yıllık hor görülen aşağılanan Makar İvanoviç iş sahibi olup saygımı görecekti çevresinden? Yüce Tanrı’nın işine karışılmazdı, neden olmasın neden böyle bir şey olmasındı? Her şey onun elinde değil miydi? Ahh böyle bir şey olursa önüne ne kadar İsa’ya inanan fakir varsa hepsini doyuracağım diye kendine söz verdi neden sonra Herman’a dönüp:
-Ne kadara satmayı düşünüyorsunuz burayı Mösyö Hermann.
-Sizi sevdiğim ve buraya layık gördüğüm için 1000 rubleye sizin olabilir.
Makar İvanoviç’in karşısına çok sevdiği Nastasya çıksaydı şuan ancak bu kadar sevinebilirdi. Çok sevinçliydi ruhunun hafiflediğini hissetti ne diyordu bu adam bu güzelim mekanı burayı bana satmakla ne elde etmeği istiyordu? Çok şaşırmakla birlikle yorgun kalbi huzurla doldu. Çünkü 35 yıllık memurluk hayatında birikmiş az çok parası vardı burayı alabilirdi ama birden bir Alman gibi düşünerek pazarlık yapmaya girişti.
-Biliyorsunuz ben yıllarımı Rusya’nın en ücra kasabalarında memurluk yaparak geçirmiş bir memurdum o kadar birikmişim yok biraz indirirseniz bu mekanı seve seve alabilirim Mösyö Hermann.
-Ne kadar paranız var peki?
-800 ruble kadar.
-Lütfen Makar İvanoviç ne diyorsunuz siz? Burayı biraz beklersem tamı tamına 2500 hatta 3000 rubleye de satabilirim ama gitmem gerek paraya ihtiyacım var. Berlin’deki amcam benim için bir dükkan buldu gitmeye niyetim yoktu ama amcamın yakın arkadaşı olduğu için satışı erteleyip beni bekledi belki kararımı değiştiririm diye fakat geçen Salı satıcıyı daha fazla tutamayacağını söyledi hemen orayı almam gerekiyormuş. Onun için gelin anlaşalım 1000 rubleye alın burayı hem kar üstüne kar etmiş olursunuz, biliyorsunuz buranın daimi müşterileri vardır ve çoğu Rus, ben Alman olduğum halde onları idare edebiliyorum siz bir Rus olarak bu işletmenin sahibi olsanız inanıyorum ki müşterileriniz daha da artacaktır hem bazı Ruslar sırf Alman olduğum için dükkanımın önünden dahi geçmiyorlar bunu en iyi siz bilirsiniz.
Makar İvanoviç ikna olmuş gibiydi 35 yıllık birikimi bunu karşılayabilirdi içkiye çok para yatırmasına rağmen kıyıya köşeye attığı paralar 1500 hatta 2000 rubleyi buluyordu. 65 yaşını geçmiş biri için fevkalade bir miktar. Makar İvanoviç anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu düşündü Hermann’a:
-Anlaştık Mösyö Hermann oğlum Sergey bu mekanı alacağımı düşünüce bana biraz borç para vermeyi seve seve kabul eder sanıyorum. 1000 rubleye bu güzelim mekanınızı ben alıyorum dedi kıs kıs gülerek.
-İnanın efendim memnun kalacağınıza adım gibi eminim. O halde neden bunu kutlamıyoruz izin verinde size son kez buranın sahibi olarak bir bira ısmarlayayım.
-Hayhay efendim.
Makar İvanoviç’in keyfine diyecek yoktu aslında kanı öylesine yavaş akıyordu ki nasıl hissedeceğini bilemiyordu. Duyguları karman çormandı kendinde değildi sanki. O kadar mutlu olmuştu ki o gün orda yatmayı düşünüyordu. Hatta bu isteğini Hermann’a söyledi. Hermann ile birkaç kadeh içtikten sonra Makar İvanoviç evinin yolunu tuttu gitmeden önce Hermann:
-Yarın gelin de notere gidip bu işi onaylayalım hatta siz yorulmayın benim tanıdığım bir memur var noterde Akim Petroviç’i tanırsınız hayır mı neyse onu çağırırım burada imzaları atarız yarın burada dört gözle sizi bekleyeceğim.
Makar İvanoviç buna çok sevindi notere kadar gitmeyi istemezdi. Yollar zaten bozuktu bu yaşlı haliyle o kavisli yollar onu sıkardı kısacası uzun yola çıkmaktan nefret ederdi heleki yollar berbatsa. Birden aklına oğlu Sergey geldi. Kendi dükkanın açılışında nasıl bir surat ifadesi ile karşılayacağını çok merak ediyordu. Neyse bunları sanki vücudu alev alevdi ve inanılmaz heyecanlıydı bu kadar heyecan küt diye götürmese bari yaşlı kalbimi diye düşündü ve Neva Nehri yolu üzerinden oğlu Sergey’in evine yollandı.
Eve geldiğinde Makar İvanoviç,Sergey ve Katya’yı akşam çayını içerken gördü. O kadar mutluydu ki içeri paltosunu çıkarmayı unutarak girdi. Sergey ve karısını mutlu bir şekilde selamladı. Sergey babasının bu kadar mutlu olmasını kast ederek:
-N’oldu neden bu kadar mutlusun yoksa yine mi içtin? diye sordu.
Makar İvanoviç bu soru karşısında sinirlenmedi aksine daha da sevince boğuldu ve bir kahkaha patlattı daha sonra oğlu ve gelinine dönerek:
-İçtim evet bugün içtim yarın da içeceğim ondan sonraki günde Tanrı’nın verdiği her gün içeceğim hem de bedava.
Bu sözler tam bir sarhoşa layık sözlerdi. Sergey daha fazla dayanamadı kavga etmek istemiyordu bunu anlayan Katerina söze girdi:
-Ne demek istiyorsun Babacığım hiçbir şey anlamadım her gün içmekten bahsediyorsun halbuki o Almancının kardeşi dahi olsan yine de o mekanda her gün bedava içki içemezsin bu zenginlik de nerede geliyor? Yoksa bir gömü buldun da biz evlatlarından mı saklıyorsun diyerek şakalaştı.
-Evet gömü buldum yeraltında değil ama yeryüzünde yarın o Almancının dükkanını satın alacağım dedi.
Sergey bu lafları duymazlıktan geldi tartışmak istemiyordu. Katya ise kayınbabasının zil zurna sarhoş olduğuna kanaat getirdi bu sözlerden sonra. O akşam çay içmedi o gün boğazından geçen soy şeyin Hermann’ın daha doğrusu yarın kendisinin olacak olan dükkanın içkileri olmasını istedi.
Sergey babasını süzüp:
-Peki al bakalım dükkanı fakat bizi de çağırmayı unutma açılışa dedi ve alaylı alaylı güldü.
-Tabi tabi onur konuğum olarak ilk seni çağıracağım zaten bundan şüphen olmasın.
Sergey daha fazla konuşmak istemedi babasının saçmaladığına kalıbını basabilirdi. O an kalkıp yatmak için yatak odasına yönelirken mutluluktan elindeki şapka ile oynayıp paltosunu dahi çıkarmayıp hayallere dalan babasına acıyarak baktı ve babasına iyi geceler dileyip bir takım dualar ederek odasına çekildi. Katya o sırada kayınbabasının yatağını hazırlıyordu. Makar İvanoviç ise sevincinden kendini kaybetmiş gibiydi ama bunu anlamıyorlardı.
Katya:
-Babacığım üstünüzü çıkarında öyle yatın lütfen bugün epey içtiniz ve birde şey Sergey sizin için üzülüyor onu üzmeyin anlamaya çalışın biraz diyerek yakındı.
-Merak etme kızım artık içkiye para harcamayacağım buna emin olabilirsin dedi.
Katya bu habere içten içe sevindi ve derhal kocası Sergey’in yanına gidip Makar İvanoviç’in içkiyi bugünden itibaren bırakacağını ve bu gibi şeylere artık para harcamayacağını söyledi. Sergey umursamadı babasının ne olduğunu çok iyi biliyordu ama Katya’nın dediği gibi olmasını ne çok isterdi. Tanrı’nın işine akıl sır ermezdi belki düzelir diye umut etti.
Makar İvanoviç yan odada sabahı beklemeye koyulmuştu bile kah pencereye kah duvarda asılı saate, kah önünde yer alan Mantegna’nın’’ Meryem ‘in Göğe Yükselmesi’’ tablosuna bakıyordu. Fakat zaman durmuştu sanki bu bile sevincini azaltmasında etkili olmadı ne kadar zamanla savaşsa da her gecenin bir sabahı, her sabrın sonu selamet değil miydi ? Yatağına uzanıp yatmayı düşündü fakat uyku gelir miydi aklına? Ne yapıp edip uyumalıydı ne de olsa yarın bir iş sahibi hem de severek yapacağı bir mekanın sahibi olacaktı. Yarın dinç olmalıydı müşterileri ile yakından ilgilenmeli, dükkanda yapacağı değişiklikleri planlamalıydı. Bunları düşüne düşüne yaşlı bedeni artık uykuya dalmıştı bile belki de bu hayalleri rüyasında görüyordu kim bilir.
Makar İvanoviç sabah erken kalkmıştı, canı kahvaltı yapmak istemiyordu bir an önce Hermann’ın dükkanına anlaşma yapmaya gitmeliydi. Fakat Hermann kaçta gelebileceğini söylemeyi unutmuş olmalıydı. Hermann’ı ve noter memurunu yakalamak için daha doğrusu işi hemen bitirip ’güzelim’ dükkanın sahibi olabilmek için erken gitmeyi istiyordu. Fakat ondan önce uğraması gereken bir yer vardı. Marangoz Demyan Pluşkin’e gitmesi gerekiyordu. Pluşkin’e ‘’Soylu Makar İvanoviç’in Yeri’’ tabelasını yaptırmaya karar verdi ne olsa bir dükkan sahibi olacaktı herkes tanımalıydı onu. Gelini ve oğlunun uyanmasını beklemeden evden çıktı. Dışarıda hafif esen bir rüzgar vardı. Hava dün olduğundan daha uysaldı yoksa hava da Makar İvanoviç’in başına geleceklerini merakla izlemeye mi koyulmuştu ?
Marangoz Demyan Pluşkin’in dükkanı uzakta değildi, zaten uzakta olsa fark etmez yürüyerek giderdi -sadece araba ile kavisli yollardan geçmek zorunda kalmak onu sıkıyordu- çünkü buna değerdi. Yolda yeni dükkanını ve müşterilerine gösterdiği ilgiyi dışarıdan bir göz olarak izliyor oradan oraya koşuşunu zevkle izliyordu. Düşüne düşüne Demyan’ın dükkanına geldi. Demyan sabah çayını içiyordu. Çok fazla zaman kaybetmemek için hemen tabelasını ısmarladı çaya dahi kalmayıp kendini Neva Nehri yoluna attı. Demyan bu işe çok şaşırdı ama olayın iç yüzünü çok araştırmadı para konusunda anlaştı bu ona yeterdi hem neden araştıracaktı, sadece işini yapar etliye sütlüye çok karışmazdı 3-5 ruble geçimi vardı evine ekmek götürüyordu ve mutluydu. Tanrı’ya bin şükür.
Makar İvanoviç çevik adımlarla mutluluğuna yürüyordu. İçi kıpır kıpırdı. Neva yolunu nasıl geçtiğini bile fark etmedi bir anda kendini Hermann’ın dükkanının önünde buldu. İçeride şimdilik kimse yoktu. Hermann onu sevinçle karşıladı ve beklenmedik bir şekilde sarıldı.
-Oo Makar İvanoviç bu ne acelecilik kaçmıyoruz ya.
Hermann, Makar İvanoviç’in gelmesine açıkcası çok şaşırdı acaba yine sadece içmeye mi gelmişti yoksa alacak mıydı dükkanı , bunu kestiremiyordu. Dün anlaşmışlardı ama belli olmaz sarhoş kafa ve bunak haliyle ne diyeceği belli olmazdı.
-Gerçekten dün gece çok heyecanlandım hatta dün rüya gördüğümü dahi sandım onun için hemen buraya geldim belli mi olur 65 yaşını devirmiş bir bunağım sonuçta dedi ve sonra hafifçe tebessüm etti.
Makar İvanoviç dün Hermann’ın söylediklerinin gerçekliğini anlamak için erken gelmişti. Belli mi olur karşısındaki Almandı onunla alay ediyor olabilirdi. Görünüşe bakılırsa ikisi de birbirinden pek emin değildi.
-Kendinize hakaret etmeyiniz Makar İvanoviç siz akıllı ve mantığı her zaman elden bırakmayan birisiniz bunu tüm Petersburg bilir. Neyse işimize dönelim isterseniz ee parayı bulabildiniz mi bayım ?
Makar İvanoviç bu sözlerden sonra Hermann’ın a kendisiyle alay etmediğini anladı ve rahat bir nefes aldı -artık birbirlerinden eminlerdi-.
-Getirdim Mösyö Hermann tam tamına 1000 ruble. Bu cümleler ağzından çıktığı vakit elini paltosuna atmış parasını çıkarmakla uğraşıyordu.
Hermann’ın gözü parladı o an anladı ki dün konuştuğu Makar İvanoviç sarhoş değildi ehh parayı da getirdiğine göre bunamış sayılmazdı.
-Bu işten zarar ediyorum ama Emma için her şeyi yaparım dün sizin burayı alacağınızı öğrendiğinde yüzüne can geldi çok sevindi hem sizi de sever bilirsiniz.
Bu arada Hermann’ın dün bahsettiği ayrıca arkadaşı da olan Noter memuru Akim Petroviç arka odada tüm evrakları hazırlayıp geldi. Makar İvanoviç evrakları görünce daha bir heyecanlandı. Akim Petroviç’e minnettarlığından dolayı bir votka ısmarladı. Sonunda benim olacak diye düşündü benim benim her köşesi ile benim.
Tüm işler bitmişti sonunda memur imzalanması gereken yerleri gösterip imzaları aldı her ikisinden ve işlemler bitince memur Akim Petroviç, Hermann ve Makar İvanoviç’in elini sıkıp çıktı.
-Ee Hayırlı olsun efendim ben tüm eşyalarımı dün sizden sonra eve taşıdım yani burası tamamen sizin oldu deyip gülümsedi.
-İnanın, Tanrı 65 yaşımdan sonra sevinme fırsatı verdi bana. Bundan sonra her Pazar kiliseye gideceğim çıkışında da sadaka dağıtacağım çok mutluyum inanın çok mutluyum.
Hermann çıkmak için paltosunu aldı ve bugün bu işi hallettiğine göre Berlin’e dönmesinin önünde hiçbir sebep olmadığını söyledi. Taşınma işleri için kendisinden izin aldı. Makar İvanoviç,Hermann’ın bu kadar çabuk gideceğine şaşırdı ona sıkıca, yüreğinin heyecanını hisettirene kadar sarıldı ve daha sonra hüzünle kendisini uğurladı.
Hermann o günün sonunda tüm akrabalarıyla görüştükten sonra hazırlanıp ilk trenle Berlin’e doğru yola çıktı Makar İvanoviç onun gidişinden sonra bile hala inanamıyordu tüm bu olup bitenlere. Hermann’ın içkileri getirdiği bölümü gezdi önce, biraz sonra ana bölüme girdi, tüm koltuklara oturdu tüm masalara da elini hafifçe gezdirdi. O kadar sevinçliydi ki içeri müşteri girse Hermann’ın ana bölüme gelmesini ve kendisine içki getirmesini beklerdi nerden bilsindi o mekanın yeni sahibinin ‘’Soylu Makar İvanoviç’’ olduğunu.
Makar İvanoviç tavan arasına çıktı burayı ilk defa görüyordu, baya geniş ve ferahtı. Ehh artık Sergey’in azarlamaları vız gelirdi ona ne de olsa artık bir Rus işadamıydı bir dükkan sahibiydi. Hem de ona göre St.Petersburg’un en iyi dükkanına sahip bir yerdi Hermann’ın Yeri, pardon Soylu Makar İvanoviç’in Yeri.
Makar İvanoviç o gün akşama kadar dükkanda kaldı ve kimseyi almadı içeri kapıları kilitleyip içerde tek başına oturdu, saatlerce düşündü inanamıyordu ama olmuştu işte yarın tamamen tüm Petersburg onu konuşacaktı.
-Makar İvanoviç dükkan sahibi olmuş.
-Hemde ”Hermann’ın Yeri”ni almış ne diyorsunuz siz öyle sade bir dükkan değil.
-Kıyak yer doğrusu.
-Bir ara tebriğe gitmeliyiz.
-Evet gitmeliyiz.
-Belki bir votka ısmarlar bize ha ne dersiniz?
Makar İvanoviç sabahtan beri tüm gününü dükkanda geçirdi. Sergey babasının o gün hiç eve uğramadığını öğrenince hemen onu aramaya çıktı. Fakat babasını nerde bulacağını biliyordu. Neva Caddesinden doğruca Hermann’ın yerine yollandı içerisi kilitliydi. Camdan içeri baktığından babasının cam kenarındaki, sobanın yanındaki masada oturduğunu gördü. Yine içiyordu ve kahkaha atıyordu. Sergey biraz ürkmüştü. Babasına seslendi duymadı var gücüyle kapıya yüklendi açılmadı, daha sert vurmaya başladı, nerdeyse kapı yerinden çıkacaktı, neden sonra Makar İvanoviç onu duydu, kapıya cansız, kendinden sanki bir şeyler eksilmişcesine baktı, yavaşca yerinden kalktı ve kapıya yöneldi. Makar İvanoviç yüzünde sevimli bir gülümseme ve gururla kapıya yöneldi, cam bölmenin ardından oğlu Sergey’e gülümseyerek bakmaya devam etti ve sonra kapıyı açtı.
-Soylu Makar İvanoviç’in yerine hoşgeldiniz buyurun efendim.
-Baba ne bu halin ne yapıyorsun burada tek başına aylak aylak, o Alman hergelesi nerde, nasıl seni burada yalnız bıraktı hem de alkolik olduğunu bildiği halde tuhaf iş doğrusu.
-Artık Hermann yok evladım burası benim her köşesi, her zerresiyle benim tüm paramı yatırdım dün söylemiştim de inanmamıştınız bana, satması gerekiyormuş ve piyasanın çok altında sattı bana ha ha ha Tanrı şu zavallı kuluna yardım elini uzattı, İsa artık benimle birlikte. Ahh şu Hermann ne iyi biri hiç de arkasından konuşulduğu gibi değilmiş.
-Neler diyorsun sen baba ne kadar verebilirsin ki buraya senin tüm paran dahi burayı almana yetmez, kefen paranı sakladığını biliyordum ama onlarla buranın bir kısmını dahi almazsın.
Aldım Sergey, aldım Seryojam tam 1000 rubleye aldım bak bu da noter onayı.
Sergey babasının verdiği kağıt parçalarına baktı fakat pek bir şey anlamadı basit bir memur olan Sergey’in aklı pek ermezdi böyle şeylere zaten 1000 rubleye Petersburg’un en temiz en şaşalı mekanı inanası gelmiyordu noter kağıtlarına donmuş bir şekilde bakıyordu fakat hiçbir şey anladığı yoktu sırf bir şeyler yapıyor olsun diye çevirip duruyordu elindeki kağıt parçasını.
-Artık Sergey ben burada kalıyorum evladım hem sizi daha fazla rahatsız etmemiş olurum. Bu bunak ile neden yaşamak zorunda olasınız ki? Sende Katya da gençsiniz size yük oluyorum. Ben tavan arasında kalacağım hem buranın tavan arası çok geniş yatak da var Hermann sağ olsun giderken onu bırakmış.
Sergey içeri girmek için izin istedi babasının sarhoş olduğunu düşünüyordu belki Hermann içerdeydi onu orada bulabilirdi. Fakat babasının verdiği noter onayı, Hermann’ın attığı imzalar tüm bunlar ne demek oluyordu. Sergey’in kafası karışmıştı. İçeri girdi içerisi gayet güzel, temiz ve bakımlıydı. Buranın 1000 ruble ettiğine hayatta inanmıyordu burda bir iş olmalıydı ama ne.
-Hala inanmadın mı babana Seryoja? Söyle beni halen sarhoş,bunak mı sanıyorsun?
Sergey etrafa bakmayı sürdürerek:
-Sen zaten her zaman sarhoşsun baba bunu biliyorsun.
Makar İvanoviç omuzunu silkerek karşılık verdi.
Sergey babasının kalacağı tavan arasına baktı babasının dediği kadar vardı. Yerde yatak seriliydi, birkaç şişe içki yatağı kuşatmıştı. Sergey sonunda ikna olmuştu ama içinde yine huzursuzluk vardı sonunda babasına bakıp:
-Sanırım burası gerçekten de senin yoksa o cimri Alman senin içki bağımlısı olduğunu bildiği halde burada yalnız başına bırakır mıydı ?
-Ona cimri demeyi kes Sergey o iyi biri beni seviyor bende onu seviyorum. Tanrı’ya inancı da var hem böyle bir iyiliği sen dahi bana yapmazdın.
Sergey daha fazla konuşmak istemedi. Kafası allak bullak olmuştu, çıkmak istedi oradan. Zaten Makar İvanoviç dünden razıydı buna, dükkanda yalnız kalıp hayallerine dalıp Tanrı’ya dua edecekti ya da içmeyi sürdürecekti. Makar İvanoviç’i yeterince tanıdık sanırım duayı pazara erteleyip içecekti. Sergey yarın yine uğrayacağını söyledi ve büyük bir hayret içerisinde eve yollandı. Katya bunları duyunca beni sarhoş zannetmese bari diye düşündü. Aslında bu Sergey için bu bir fırsattı eğer o dükkan kendilerininse neden devlet dairelerinde çalışıp kendini harap edecekti. Kendini beğenmiş üst dereceli memur bozuntularının emrinde olmaktansa böyle bir dükkan pekala onun geçimini sağlayabilirdi. Zaten babası Makar İvanoviç daha ne kadar yaşayacaktı ki ? O öldüğünde bu dükkan ona kalacaktı. Dudaklarında hafif bir tebessümle evinin yolunu tuttu. Yarın kesinlikle babasını görmeliydi. Umarım bu bir rüya değildir diye iç geçirdi. Makar İvanoviç ise o sıralar dükkanını yeniden keşfe çıkmıştı. Bodrum kata indi, içki deposunu gördü ve gülümsemekten kendini alamadı. Saat epey geç olmuştu ve şimdi yatmalı diye düşündü. Üst kata tavan arasına çıktı. Rafaello Sanzio’nun Pieta (Hz.İsa’nın Hz.Meryem’in kollarında resmedildiği tablo) eseri en köşede tozlanmış bir şekilde Makar İvanoviç’e acınası bakışlarıyla bakıyordu. Makar İvanoviç tasvirin önüne gitti, tasvirin tozlu kısmını yumuşak elleriyle nazik bir şekilde temizledi ve o an Meryem Ana’nın ona acınası ve şefkatli bakışları daha bir belli olmaya başladı. Meryem Ana Makar İvanoviç’in gözlerine bakıp Yüce Tanrı’ya yalvarıyormuş gibi bakıyordu. Sanki bir şeyler söylemek istiyordu ona ama konuşamıyordu, gözlerini dikmiş cansız bir ruh gibi duruyordu ama konuşamadan sadece acınası gözlerle bakmayı sürdürdü. Elden ne gelir ?
Makar İvanoviç haç çıkarıp diz çöktü ve gözyaşları içinde Tanrı’ya dua etmeye başladı. Nasıl talihi dönmüştü? Nasıl böyle bir anda Tanrı ona mutluluğu mutluluğun kıyısına getirmişti ? Hayret doğrusu bu zamana kadar acı ile geçen zaman ve şimdi kendi işi ve huzurlu geleceği. Aslında Makar İvanoviç yaşlı sayılırdı daha önünde yaşayabileceği ne kadar zaman olabilirdi ki ama olsun Tanrı’nın verdiği ömrü sonuna kadar kullanmak gerekiyordu ne de olsa bu da bir emir idi.
Makar İvanoviç içten içe hıçkırıklara boğularak bir çocuk gibi hem de küçük bir çocuk gibi o kadar ağlamıştı ki az gören gözleri artık etrafını seçemez olmuştu. O ağlayışı o kalbinin etrafı sarsan gümbürtüsü ile ancak yaşadığının farkındaydı. İçinden geldiği gibi yaratıcısıyla -sohbet havasında- dua etmeye devam ediyordu. İsyan yoktu sözlerinde ama kırgınlık var gibiydi. Bu yaşında talihinin dönmesi kırgınlığına sebepti ama dönmüştü ve şimdi mutluydu önemli olan buydu.
Bir süre sonra yorulduğunu hissetti. Yatağına oturdu bu onun en mutlu olduğu andı ne de hızlı geçiyor yıllar, geriye dönüp bir düşününce ne de çok anı bırakıyor insan hafızasında. Ama en çok mutlu olduğu an şuan içinde bulunduğu andı. Bunu iliklerine kadar hissetti biraz hüzünlendi ne de olsa onca yıl yaşamış, çalışmış biriydi ama mutluluk onu bu yaşlarda buluyordu keşke bu mutluluğu gençlik zamanlarında yakalasaydı kendisini ahh ne güzel olurdu ama olsun hiç mutlu olmadan yitip giden ne canlar vardı şu topraklarda, bununla avundu ve yatağına girdi. Nasıl yatacaktı şimdi? Yarın ilk müşterisine istediği şeyleri verecek sonra: -Para almayacağım bugünün şerefine benden diyecek .Ee ne de olsa açılış yapacaktı bir Rus olarak üstüne düşen görevi yapmalıydı, insanlar onun nasıl cömert olduğunu görmeliydi ve üstüne günlerce konuşmalıydı. Ah Makar İvanoviç yaşlı yüreğince ne büyük umutlar taşımaktasın sen.
Hermann’ı düşündü bir müddet sonra sessizce dua etti kendisine ve ailesine özelliklede Emma’ya. Tanrı’nın onları korumasını diledi daha sonra birden yaşlı bedeni tükendi göz kapakları ağırlaştı ve kapandı. Uyumuştu.
Ve o an işte o an tüm Dünya sessizliğe gömüldü. Rüyasında müşterileriyle dolup taşan dükkanında oradan oraya koşmasıyla yaşadığı tatlı, neşeli heyecanı gördü. Oğlu Sergey ve gelini Katya’da gelmişlerdi yardıma. Oğlunun ona çok nazik davranmasına şaşırmadı çünkü artık bir iş adamıydı. Bir dükkanı vardı, iyi bir geliri vardı yorgun kalbi eski anıları hatırladı ve acıyarak atmaya devam etti. Neden bir babanın oğlundan saygı duyması için parası olması gerekiyordu? Neden azıcık bir sevgi için saygı duyulan biri olmalıydı ? Tanrı insanı böyle mi yaratmıştı yoksa bizler mi milyarlarca yıl içinde bu iğrenç duyguları ruhumuzun derinliklerinde işleyip ürettik ? Ne istemişti ki bu hayattan azıcık mutlu olmak, birazda saygı istemişti. Neden içiyorsun diyen olmadı yıllarca içme denildi sadece içme. Tıpkı Seryojası gibi.
Birden kapı gürültüyle vuruldu. Makar İvanoviç yatağından fırladı gözünü vuran ışıktan güneşin doğmuş olduğunu anladı sabaha karşı yatmıştı ve uyanması geç oldu haliyle. Ne de olsa yaşlı bir bedeni taşıyordu ayrıca alışık da değildi ki böyle erken erken uyanmalara. Hemen üstünü giyindi ve heyecanla kapıya doğru koştu az kalsın merdivenlerden yuvarlanacaktı. Kapıya yaklaştı kıyafetine çeki düzen verdi, saçlarını geriye doğru attı ve ilk müşterisini için kapıyı açarken sevincinden kalbi duracakmış gibi oldu ama sonunda açabildi kapıyı.
-Mösyö Hermann siz misiniz?
-Hayır Efendim ben Makar İvanoviç, Hermann burada değil
Gelenler 3 kişiydi ve en rütbelisi olduğunu anladığı kişiye bakarak konuşuyordu adam yanındaki arkadaşlarına dönüp omuz silkti.
-Siz Mösyö Hermann’ın yanında mı çalışıyorsunuz?
-Hayır kendisi benim dostum olur hem neden onu arıyorsunuz?
-Bu dükkanın sahibi o değil mi ? Görüşmemiz gereken acil bir olay var.
Makar İvanoviç olayı şimdi anladı onlara yüksekten bakıp :
-Evet düne kadar öyleydi fakat şimdi bu dükkanın yeni sahibi benim dün bu dükkanı 1000 rubleye satın aldım dedi.
Adamlar şaşkın bir şekilde bakıştılar gözlüklü olanı elindeki dosyaya bakıp:
-Nasıl olur bu dükkan satılamaz.
Makar İvanoviç onların dalga geçtiğini düşündü, sinirlendi ama adamların yüzünde hiçte şaka yapar bir hal yoktu ayrıca gündüzün bu vaktinde gelip neden ona şaka yapsınlar ki? Gözlüklü adama bakıp:
-Nasıl yani ne demek satılamaz kim oluyorsunuz ayrıca öğrenebilir miyim?
-Bizler icra memuruyuz Hermann aldığı borçlarına karşılık bu dükkanı ipotek göstermiş. Ehh bu dükkana da herkes para verir, bakımlı bir mekan doğrusu ama borçlarını ödeyemedi, mahkeme kararıyla geldik iki hafta öncede tebligat göndermiştik zaten.
Makar İvanoviç o an yıkıldı ne diyeceğini bilemedi, düşmemek için arkasındaki sandalyeye dayandı derin derin soluk almaya başladı, sanki derin nefes almasa ölecekti. Memurlar’ın yardımıyla sandalyeye oturdu. Neden sonra yüzüne can gelip tavan arasına doğru fırladı, hızlıca etrafına bakındı ve dün noter memurunun imzaladığı kağıdı buldu hemen aşağıdaki icra memurlarına götürdü belki onu görüp işlem yapmaktan vazgeçerlerdi, onu rahat bırakırlardı mutluluğuna engel olmazlardı, kağıdı uzun boylu olan ilk konuştuğu memura verdi.
-Bunu burada imzaladık bakın üçümüzün de imzası var bakın bu noter onaylı imza alın lütfen hepiniz bakın 1000 rubleye onaylanmış noter onaylı belge.
Uzun boylu memur anlamıştı durumu ruhsuz bir şekilde önce gözlüklü olan memura uzattı belgeyi, gözlüklü memur hafifçe gülümseyerek:
-Bu sahte, noter damgası yok bunda dikkatli baksaydınız anlardınız sanırım sizi kandırmışlar.
Fakat gözlüklü memur başını kaldırıp Makar İvanoviç’in gözlerindeki o derin acıyı görünce keşke gülmeseydim diye içinden geçirip öyle utandı ki bir daha konuşmadı.
Makar İvanoviç o an ne yaptığını bilemiyordu sandalyeye oturmuş elleri ile yüzünü kapamış sürekli mırıldanıyordu bu haliyle sanki Van Gogh’un ‘’Üzgün Yaşlı Adam’’ tuvalini andırıyordu birden yüzünü kaldırıp memurlara baktı:
-Bu bir şaka öyle değil mi ? Sizi Hermann gönderdi ahh biliyorum gitmeden bana bir şaka yapmak istedi değil mi ha öyle değil mi? Memurlar üzgün bir şekilde birbirlerine bakıyordu uzun boylu memur söze girmesi gerektiğini anladı ve Makar İvanoviç’e bunun gerçek olduğunu ve mahkemeye kağıdı ile geldiklerini söyledi. Makar İvanoviç işte o anda kaçıp sığınabileceği hiçbir yer bulamadı. Gözlerinden sıcak ve acı gözyaşları damlıyordu ve bir anda kendini yere atıp sesli bir şekilde ağlamaya başladı gören onu çocuk sanırdı o ne ağlamaydı öyle dışarıda bu acı çığlıklarını işitenler meraktan içeri girmişlerdi, kimisi ona acıyordu kimi ise bu yaşta birinin böyle çocuklar gibi ağlayıp tepinmesini kınıyordu ama bilmiyorlardı neler yaşadığını anlamıyorl ardı zaten nerden anlayacaklardı ki onu izleyenler nerden bilsinlerdi mutluluğu, çoğu tek tip hayat yaşayan birkaç ruble ile hayatını sürdüren hatta şu yaşa kadar çok kez heyecanlanıp sevinememiş, mutluluğa erişememiş tipik belli başlı Rus insanıydı, mutluluğu kaçıp gitmişti elinden neden ağlamasındı neden? Sergey ve Katya’da sevinçlee gelmişlerdi açılışa ama koridordaki çığlık seslerini duyunca bunu babalarına ait olduğunu anladılar birkaç dakika içinde kendilerini toparlayıp hemen içeri daldılar.
Sergey:
-Neler oluyor burada baba noldu sana ?
Ancak Makar İvanoviç’de değil konuşacak bir hal nefes alacak güç dahi kalmamıştı. Memurlar Sergey’i köşeye çekip olan biteni anlattılar. Sergey, olayı dinleyip tüm bu işlerden sorumlu olan kişinin Hermann olduğunu öğrenince kendine çok kızdı, olayı derinlemesine araştırmamasına üzüldü hatayı birazda kendinde buldu. Yaşlı bir adamı pekala kandırabilirlerdi hele bu bir Alman ise hele de Hermann ise. Makar İvanoviç biraz sakinleşmişti, yaşlılık işte eskisi kadar gücü yoktu ve şu an karşısında olan biten tüm bu olaylar onu bitirmişti. Bugün neredeyse bir o yaşı kadar daha yaşlanmış hissetti kendini. Kalkıp sandalyeye oturmasına yardım ettiler. Kalktı etrafına acınası, ürkek, yaşlı gözlerle bakıp sessiz sessiz inleyerek gözyaşlarını akıtmaya devam ediyordu. Ortalık durulmuştu fakat son olan o olay,o felaket onu öyle yaraladı ki o an ölmeyi, ufalıp yok olmayı Tanrı’dan bütün kalbiyle istedi.
Marangoz Demyan Pluşkin karşı caddeden Makar‘ın ısmarladığı ’’Soylu Makar İvanoviç’in Yeri’’ tabelelasına yol açın ve önünde saygıyla eğilin deyip dükkana yaklaşırken sadece alacağı bahşişi düşünüyordu. Fakat içerideki felaketin ne olduğunu bilmiyordu zaten tahmin de edemezdi. Biraz sonra dükkanın önündeydi durdu sonra birden açık kapıdan içeri daldı. Bir anda herkes gözlerini Marangoz Demyan Pluşkin ve elindeki tabelaya doğru çevirdi. O sırada ayağa kalkıp kalabalığı yaran Makar İvanoviç, Demyan’ı elindeki o heyecanla, dualarla beklediği tabelayla görünce dayanamadı, kendini yerlere attı, saçını başını yolarak acı içinde ağzından şu yürek yakan sözler çıktı: Ahh ben zavallı bir adamım, ben zavallı bir adamım.
– Muhammed İLMEN