Anılarına körü körüne bağlanıp, onlarla yaşayabilir mi insan? Yoksa geçmişi, arkana dönüp baktığın zaman bulacağın bir yerde mi bırakmalı? Ya da bir soru daha. Devamlı gelecekte mi yaşamalı? Hangisini yaşayış tarzı olarak benimsemeli diye sorsak, sorularda olmayan ‘anı yaşamalı’ cevabını alırdık hiç şüphesiz.
Anı yaşamak? Nedir anı yaşamak? Geçmişe yahut geleceğe saplanmadan vaktin keyfine bakmak mı? Kaç kişi başarabilir ki bunu? Ya da şöyle sormak gerek. Kaç kişi bunu ne kadar süre başarabilir? Bu daha doğru bir soru oldu sanırım. Bir söz, bir melodi, bir renk, bir koku, bir kelime yetmez mi seni geleceğe yahut geçmişe savurmaya? Bir film izlersin, bir repliğe takılır aklın. Bir şarkı dinlersin, bazen sözlerinde bazen melodisinde kaybolur gidersin. Kimi zamanda okuduğun bir kitapta çıkıverir karşına tüm canlılığıyla. Sanki yaşamamış veya yaşayıp geçmiş gibi değil. Tam o an! O anda yaşıyormuş gibi. Hayat bu! Sana ne geçmişi unutmana imkan sağlıyor, ne gelecekten bağını koparmana izin veriyor. Sen öyle mucizevi bir varlıksın ki! Olduğun anı yaşarken, kimi zaman gelecek için iç çekeceksin, kimi zaman geçmişin güzelliğiyle içini hoş duygular kaplarken, kimi zamanda da geçmişin olumsuz yanlarıyla yüreğin daralacak. Ve sen bunların hepsine anı yaşarken hakim olmaya çalışacaksın.
Yaşam dediğimiz, tümsekleri bol olan yol zormuş azizim! Birini atlattım diye daha sevinemeden bir diğerini çıkarıyormuş karşına. Düşünüyorum da bazen. Küçükken neden hep büyümek istedik? Çocukluğumuzun o saf, masum anlarının kıymetini neden bilemedik? Neden kimse hayatın aslında çok zor olduğundan bahsetmedi ki? Sanırım büyüklerin her şeyi yapabileceğine inandık, aslında alakası dahi olmadığını bilmeyerek. Tabii kendi kararlarımızı verip, kendi isteklerimizi yapabilmek olayı gözümüze hoş geldi. Bilemedik büyüdüğümüzde yeri geldiğinde kararlarımız, isteklerimiz üzerine bedel ödememiz gerektiğini. Veya savaşmak gerektiğini. Harbi savaşmak konusunda ne kadar iyi eğitildik ki? Çoğu hayal kırıklıklarımızın, üzüntülerimizin temel sebebi bu değil miydi? Savaşmayı bilmemek..
– Ahsen Çelik