Ölüler diyarında nedense hava hep gri tonlarda… Ölmüştüm ve sevmediğim yere dönme nasıl mümkün olabilir diyordum. Etrafım Dantenin anlattığı gibi arayış içinde olan ve cezalarının verdiği korkunun, yüzlerine yansıması belli olan insanlarla doluydu. Her ırktan ve inançtan insan araftaydı. Burası insanın dünyada düşündüğü gibi düz bir konferans salonunu andırmıyordu. Sahneye de tanrı çıkmıyordu. Burası cezanın aslında başladığı yerdi. Hani hayatınızda kötü bir şey olur ve doğuracağı kötü sonuçların merakı insanı tüketir ya onun gibi bir his. İnsanı sonuçtan çok düşüncesi daha fazla cezalandırır. Tam olarak kasvetli şehir gibiydi. İnsanlar sadece kafasında çekeceği cezanın çeşitli senaryolarını oynuyordu. Ancak farklı bir grup vardı umursamaz halleri dikkatimi çekmişti. Yanlarına gittiğimde dünyaya dönmek ister bir halimin olduğunu söyler ifadelerde bulundular. Nasıl anladıklarını çözemedim ve çokta umursamadım. Alay etmek insanın doğasında ölünce de devam ediyor. İnsanı yok eden kibir ve aç gözlülük yok olduktan sonra da kaybetmediği özelliği. Ama içimden keşke dönebilme ihtimalim olsaydı neler yapardı mı düşündüm. Sonra sordum neler yapardım? Aklıma hiçbir şey gelmedi. Çünkü benden sonra yaşam nasıl olduğunu merak ediyordum. İnsanların hayatındaki yerimi görme merakı hepsi buydu. Üstelik adamların söylediği inanmasam da heyecan vericiydi. Denesem en kötü ne olabilirdi. Dünyaya dönmenin nasıl mümkün olduğunu sorduğumda güldüler. Ellerinde ki garip görünümlü bir içecek gösterdiler. Bunu içtiğimde dünyaya dönebileceğini ancak sadece seçeceğim bir kişinin beni görmesinin mümkün olduğu söylendiler. Umurumda değildi kimin göreceği yeterki döneyim. Yapacak çok işim vardı. Hayatımda istediklerimi değil biçilmiş rolü yaşamıştım. Bu sefer farklı olacaktı söz verdim. Ah bir dönebilsem… İçeceği bir yudumda içmiştim. Vücudumda uyuşma başladı ve gözlerim kapandı… Gözlerimi açtığımda mahzen gibi bir yerde sıvalı ve rutubetli tavanı görüyordum. Bedenime yeni girdiğim için kaslarımın açılması zaman aldı. Yavaşça ayağa kalktım ve karşımda gördüklerim beni şaşırtmıştı. Seçeceğim insanlar karşımda belirmişti. Seçenekleri ben belirlemedikten sonra seçmenin manasının olmadığını düşündüm. Şikâyet edecek halim yoktu dönmüştüm… Karşımdakiler annem, hayatıma, giren kadınlar, arkadaşlarım ve hatırlayamadığım insanlar… Orda onları görmek sevindirse de olmayanları düşünmekten kurtulamadım. Tekrar hayata dönse de insan pişmanlık ve daha fazlasını istemekten kurtulamıyor. Önümde ekran belirdi bir anda. Ekran kime baksam birtakım değerler gösteriyor. Bir tanesi koşu bandındaki gibi kocaman puntolarla yazılıydı. Kime baksam değerler yükselip kalbim hızlı atıyordu. Heyecanım beni eser almıştı. Anlamıştım kimi daha fazla istediğimi ölçüyorlardı. Yine ben seçmeyecektim her şeyi duygularım belirleyecekti. Herkese baktıktan sonra annemde en yüksek değeri almıştım. Tam o sırada bir kız ayrılıyordu. İçime bir korku saplandı. Olamaz bu başıma gelmemeli. Gerçek hayatta ki en büyük pişmanlığımdı. Hatırlamıştım ruhlar aleminden buraya gelmek istememin gerçek sebebini. O üzüntülü ve hayatımdan tekrar çıkıp giderken ben anneme ufak adımlarla yöneliyordum. Ancak bir anda bedenim hiçbir şey hissetmedi ve diğer insanlar kaybolmuştu. Annem bile yoktu. Sadece o vardı. Cihazlar da yoktu. Sadece sarıldım. Bedenini varlığını artık hissedebiliyordum. Tam mutlu olacaktım ki kendimi ruhlar aleminde uyanmış buldum. Anlamıştım ki dönüş yok sadece belli bir süre dünyadaki anıları yaşamak mümkündü. Çok acı vermişti kaybetmek. Anladım ki Tanrının cezası başlamıştı.
– Osman KÖSE