Hayatlar vardır; zengin olup mutsuz olan, hayatlar vardır bir ekmeğe muhtaç olup mutlu olabilen. İnsanların iyi anları vardır bir o kadarda kötü yaşanmışlıkları.. Buna rağmen mutlu kalabilmek en ufak şeye gülebilmek gerek. Devir değişmeden önce yani insanların komşulukları, samimi ev sohbetleri, neşeli ve çıkarsız ilişkileri olduğu zamanlardan bahsediyorum. O zamanlar ne kadarda eski geliyor gözümüze halbuki bundan 10 yıl öncesine kadar herkes, çocuklar sokakta yakar top oynarken komşu teyzenin çocukları hadi az ötede oynayın diye bağırmasına bile eğlenebiliyordu. Veya o çocuklar teyzeleri kızdırmayı seviyordu. Şimdi ne sokaklarda top oynayan çocuklar kaldı ne de onlara camlardan bağıran teyzeler… İnsanların “medeniyet” dediği şey devrimizde; sırf yavaş yürüyorlar diye yolda yaşlılara küfür etmek, toplu taşımalarda hamilelere yer vermemek, bunu görmezden gelmek içinde kulaklıklara sığınmak, büyüklerin yanında üsluplu oturmamak vs…. tarzında insanlık dışı bir anlama geliyor. Eğer sizin medeniyet anlayışınız terbiyesizlik, insanlık duygularından soyutlanmak ise ve bunları yapmayanlara da yobaz, geri kafalı diyorsanız evet ben yobazım evet ben öz kültürünü seven bir geri kafalıyım. İnsanlıktan nasibini alamamış gibi medeni olmaktansa almış bir şekilde yobaz olmayı yeğlerim. Kucaktan kucağa atlamak ahlaksızlık gibi gözükürken şimdi bunu yapmayan ahlaksız olarak gözüküyor, çıplak giyinmek hatta giyinmemek moda olmuş her şeyin sınırı var açıklık erkekleri teşhir etmek değildir veya kendini pazarlamak da değildir bu konuda özgür iradeye sahiptir insan kimse kimseye karışamaz da göz zevkimizi bu şekilde bozmanızın anlamı da yok. Devrin getirdiği moda sayesinde utanma duygusu yitirildi. Aşk dediğimiz o kutsal şey çocukların elindeki sakız gibi çiğnendi kimin eli kimin cebinde belli değil hayatlarımız Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” romanına döndü. Zamanda değişen sadece rakamlar 1900-2018 gibi, devri; insanların sapkınlıkları, içlerindeki hunharlıkları dışarı çıkartmaları, olanla yetinmeyip hep fazlasını istemeleri değiştirdi… Aç gözlülük insanların içine o kadar işlemiş ki doydukları halde doymaz olmuşlar. Ve bu doyumsuzlukla mutsuzluk uçurumuna yürüdüklerinin farkına varamayacak kadar kör olmuşlar. Peki neydi insanları bu hale getiren? Neydi onları insanlıktan soyutlayan? Aslında bu soruların pek çok cevabından günümüze en çok uyanı şu: İnsanların göründükleri gibi olmaları. Özlerinde iyi insanlar olsalar da görünüşleri gibi oldukları için bu sapkınlıkları. Eskidense sen neysen osun, olduğun gibi görün felsefesi vardı. Şimdi ise teknolojiye kapılmış ilkel bir toplum, medeniyet diye adlandırdıkları ilkellik bu. Aynalarla bütün olmuş herkes birbirinin aynısı olmak için yarış içerisinde birbirlerine benzedikçe kendi benliklerinden kopuyorlar. Koptuklarında ne mi oluyor? İşte devrimiz…

 

– Ece BERİŞ

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: