Elime aldığım iskemle ile kalabalık durakta beklemeye başladım. İşe gidiş saati. Bugün hepimiz işe gidiyoruz ve biraz gerginiz. Bereketli bir gün olacak. Otobüs de iyice gecikti. Otobüs kuyruğunda beklediğim yere iskemleyi koyarak oturdum. Kafamı yerden kaldırmasam da bana baktıklarını hissedebiliyordum. Bugün biraz meraklıyız. Alışacaksınız hemşehrilerim, alışacaksınız. Sırada arkamda duran kadın hemen söylenmeye başladı:

-Ne yapıyorsunuz beyefendi? İki kişilik yer kaplıyorsunuz!

-Oturuyorum hanımefendi. İsterseniz kalkayım siz oturun.

Koro halinde cık cıklar, Allah Allah’lar..İnsanlar çok tuhaf. Otobüs geldi. İskemleyi hafifçe arkamda tutarak otobüse bindim. İğne atsan yere düşmez, en sevdiğim saat. Yolculara şöyle bir göz gezdirdim. Herkes uykulu. Oturanlar çoktan uyumuş, ayaktakiler kafalarını zorlukla dik tutuyor. Metrobüs durağına varana kadar kimse inmedi, kimsenin binebileceği bir boşluk da yok. Arka kapıya doğru ilerlemeye çalıştım. Gözüme kestirdiğim bir yaşlı var.

-Pardon, izin verir misiniz şöyle ilerlesem?

-İlerleme sen de canım! O iskemle ile burada durabildiğine şükret.

-Ben iki kere akbil bastım hanımefendi. Şimdi izninizle.

Bugün sinirliyiz. Elinde iskemle ile arka kapıya ilerleyen bir adam görmeye henüz hazır değiliz.

Yaşlı adam, yaşlı adam… Heh orada. Arkamda bıraktığım birkaç cık cıktan sonra istediğim yere ulaştım. Yaşlı adamın kulağına eğilerek:

– Amca oturmak ister misin? Seni gideceğin yere kadar beş liraya götürür bu iskemle.

– Beş lira mı? Delirdin mi sen! Taksiye binerim o parayla.

– Tamam amca, senin için üç lira olsun. Metrobüs durağına kadar rahat rahat otur.

Amca endişeli. Onu kurtaracak bu fikre yabancı. Sonunda oturdu.

– Nasıl amca? Keyfin yerinde mi?

Amca mutluydu ama gizledi. Cevap vermedi bana. İnsanlardan çekindi, haklı. Alışacaksın amca, alışacaksın.

Üç liramı alıp Uzunçayır’da indim. Koşan kalabalığın peşine takıldım. Bir yere yetişiyoruz. Acelemiz çok. Önümüzden çekilin yavaş yürüyenler. Metrobüsteki kalabalık otobüsü aratmadı. Bir şey yapmalıyım, yaşlı kovalamakla olmayacak bu iş.

Sesimi ayarlayarak kalabalığa seslendim:

“Sevgili insanlar! Bugün size hizmet vermek için buradayım. Şimdi bir iskemlem var ama yarın iki olacak ve üç, dört, beş… Ayakta kalmak artık kader değil. Yaşlılar, uykusu gelenler, yorgunlar! Bana kulak verin. On beş durağa kadar birinizi üç liraya konforun zirvesine taşımama izin verin. Lütfen çekinmeyin!”

Hamile bir kadın kalabalığın içinden bana yaklaştı:

– Ben oturabilir miyim? Şimdi bayılacağım yoksa.

– Buyurun lütfen, buyurun.

Bana beş lira verdi ve üstünü istemedi. Onu büyük bir dertten kurtarmışım.

Kalabalık uğultulu. Bugün konuşacak çok şeyimiz var. Biraz da sinirlerimiz bozuk. Ayakta kalanlar olarak oturanlara sinirliyiz. Kurtaracağım sizi. Hepimiz mutlu olacağız.

Son durağa kadar epey para kazandım. Bugün bereketli olacak demiştim. Farklı şeyler de yapmalıyım, belki yiyecek, içecek bir şeyler alabilirim yanıma. Paraya para demem o zaman.

Herkesin yüzünün güldüğü sırada beklenmedik bir şey oldu. Orta kapıdan giren iki polis beni alıp arabaya bindirdi. Nedenini tahmin etmek zor değildi. Sormadım. Karakolda karşısına çıktığım önemli kişi bana sinirli bakışlarını dikti. O bir şey söyleyinceye dek sustum. Suçlu değildim, savunacak bir şey yoktu. Sakin kalmalıydım. Ne demişti üniversitedeki hocam, herkesi her şeye inandırabilirdim ama önce kendim inanmalıydım. Ortada inanacak bir yalan yoktu.

– Sen vergisiz, izinsiz devletin metrobüsünde nasıl ticaret yaparsın!

– Ben kimsenin parasını çalmadım.

– Çaldın işte! Devletten çaldın. Kamu malını şahsi çıkarına kullandın.

– Ben kimseye zarar vermedim.

– Laftan anlamıyor musun sen?

– Ben laftan anlıyorum da siz beni anlıyor musunuz? Suç arıyorsanız sokakta yüzlercesi var. Katili, hırsızı, tacizcisi… Çok sıkılıyorsanız onların peşine düşün. Cinayetleri çözün. Ya da ne bileyim bana asıl işimi yapacak fırsat verin o zaman.

– Atın şunu nezarete! Bu gece aklı başına gelsin.

Bana cevap vermedi. Zaten hiç cevap vermezler. Beni burada tutacakmış, aklım başıma gelecekmiş. Bu memlekette aklınızı çalıştırdınız mı sizden nefret ederler. Oturacak yer de yok bu pis yerde.

– Hey, gardiyan ağabey! Nereye oturacağım ben?

– Bu koltuk 50 liraya seni sabaha kadar götürür.

Hepsi güldü. Komik değildi.

 

– Seçil TOPÇU

Abonelik
Bildir
guest
2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Büşra

Öyle alışmışız ki sürü olup sorgulamamaya, sorgulayanlara karşı çıkmaya… Yazınızı ve anlatmak istediğiniz fikri çok beğendim. Elinize, emeğinize, zihninize, yüreğinize sağlık Seçil Hanım…

Peaberry

Ellerinize sağlık hatırladığımdan daha güzel yazıyormuşsunuz.

%d blogcu bunu beğendi: