Konuyla ilgili daha rahat yorum yapabilmek adına önce Newton’un kanunlarına yakından bakalım.
Kanun 1:Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etki etmedikçe, cisim hareket durumunu korur.Sabit kabul edilen bir referans noktasına göre cisme etki eden bileşke kuvvet 0 ise, cisim duruyorsa durmaya devam eder, hareketli ise hareketine sabit hızla devam eder.
Kanun 2: Bir cisim üzerindeki net kuvvet, cismin kütlesi ile ivmesinin çarpımına eşittir.Bir cisme etki eden kuvvetlerin bileşkesi sıfır değilse, cisim bu kuvvetin doğrultu ve yönünde ivme kazanır. Kuvvetin, cisme kazandırdığı ivmeye oranı sabit olup, bu sabit değer cismin kütlesine eşittir.
Kanun 3:Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.Bir cisme kuvvet uygulandığında cisim de kuvvet kaynağına aynı büyüklükte ve zıt yönde kuvvet uygular. Bunlardan birincisine etki, ikincisine tepki denir.
İşin fazla detayına girmeden bunları biliyor olmamız şu an bizim için yeterli. Şimdi gelelim kanunları günlük hayatta başarıya ulaşmak için nasıl kullanacağımıza.
Başarı; kişiden kişiye, zamandan zamana, kültürden kültüre farklılık gösterebileceğinden göreceli bir kavramdır. Dolayısıyla biz de nesnel olan kanunları bir süreliğine göreceli olarak ele alacağız.
Şimdi de Newton Kanunları’nı irdelediğimiz gibi başarının da biraz derinine inelim.
Başarı: Kişinin yetenek ve yetişmeye bağlı olarak gösterdiği ansal ya da eylemsel etkinliklerinin olumlu ürünü.
Peki, başarı bize ne getirir? Winston Churchill konuyla alakalı ‘’Büyüklüğün bedeli sorumluluktur.’’ der. Başarı bize bu yolda ilerlerken edindiğimiz deneyimlerin sorumluluğunu yükler. Elde ettiğimiz başarı ne olursa olsun artık eski benliğimizden daha farklı, daha yüksek bir yerde bulunduğumuz için bir şeyler değişir. Başarı yolunda elde ettiğimiz deneyimler sonucu hayat artık bize karşı daha farklı bir beklenti içindedir. Hayat bunu dolaylı yoldan yapıyor da olsa, bu beklentiyi daha hızlı hissettirecek bir duyguya sahibiz. Hırs.
Hırs, evrimin bir sonucudur. Çağımızın toplumsal açıdan bize dayattıkları bizi en iyisine, en güçlüsüne, en pahalısına ulaştırmaya zorlar. Korku, kaygı, öfke, nefret, güvensizlik gibi duyguların karışımı sonucu oluşmuştur. Başarının temelinde ise doğru ve kararlı çalışma, zaman ve enerji dengesini kurma, odaklanma, araştırma ve sabır yatar. Peki, bunların arasında hırs gerçekten gerekli midir?
Hırs için bir yemekteki tuz teşbihi yapılabilir. Az olursa yemek istediğimiz tadı vermez ama yine de doyarız. Çok olduğunda ise yemek yenmez hale gelir. Yani insan çekilmez bir hal alır. Hırsını çalışmalarına aşırı katarsa bir insan, başarı yolunda ilerleyip hedefine ilerlemekten çok etrafındaki insanları bir rakip olarak görmeye başlar. Bu da bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar vermesine yol açar. Dolayısıyla hırs kavramı ayarlanırken oldukça rasyonel olunması, usta bir aşçı kararınca hırs tuzunun atılması gerekir. Duygularla verilen kararlar bu konularda pek yapıcı olmayabilir.
Başarının bize neler getireceğini anladık, hırs dengemizi de gözden geçirdik. Şimdi başka bir kavramı ele alalım. Başlamak.
Herkes başlamanın, başarmanın yarısı olduğunu duymuştur ya da deneyimlemiştir. Hedeflerimize ulaşmak için onlar adına bir başlangıç adımı atmak şarttır. Bugün çok başarılı dediğimiz insanlar şu anki pozisyonuna ulaşacağını bilerek gelmedi dünyaya. Hepsi bir yerden başlaması gerektiğini biliyordu. Zaten onları tanımamızın sebebi de bu. Bir adım atmış ve başlamış olmaları. Bizi oyalayan şeyleri bir kenara bırakıp, hedefimiz için bir şeyler yapmaya başladığımızda başarıya eskisinden daha yakın bir pozisyona geliriz.
Başlamak kolay olabilir. Zor olansa başlanan yola devam edebilmek. Enerji, zaman, uyku kavramlarını adım atılan yola adayabilme fedakârlığını gösterebilmek. Bu zorlukları aşabilmek için de lazım olan en önemli şey azim(a). Hedefiniz doğrultusunda azim, olmazsa olmaz etkenlerden. Çünkü bir şeyi istemeden ona ulaşmamız imkânsızdır. Sonuç olarak, başarımız başarma isteğimizle de doğru orantılı. Yine Winston Churchill konuyla alakalı ‘’Başarı, şevkini hiç kaybetmeden bir başarısızlıktan diğerine geçebilme kabiliyetidir.’’ der. Yani azmimizi ilk başarısızlıkta kaybetmek bizi başarı kavramından oldukça uzaklaştıracaktır. Başarı, başarısızlık birikiminden oluşur bir nevi. Önemli olan yolun başındaki azmimizi kaybetmemektir.
Şu ana kadar hırsımızı yendik, başlangıç için adımımızı attık, azmin önemi üzerinde durduk. Son olarak da altın maddeye gelelim. Çalışmak.
Çalışmak başarının temel taşıdır. Hedefimiz büyük ya da küçük olsun. Elde ettiğimiz başarı, çalışma miktarımızla (m) doğru orantılıdır. Başaracağına inanan kişiyi diğerlerinden farklı kılacak olan da budur. Araştırmak, öğrenmek, yeni deneyimler edinmek, eldekiyle yetinmemek adına çalışmak farklı kılar bizi. Öğrenmenin önemi burada ortaya çıkar. Öğrenmek, çalışmanın tatlı meyvesidir. Bu çalışma ne türden olursa olsun. Önemli olan yapıcı çalışmaktır. Cehalet ona verilen izinden güç alır. Özellikle günümüz çağında cehaletin elindeki bu gücün etkisini azaltmak adına öğrenmeye karşı sürekli bir açlık duymak gerekir. Duyulan bu açlığın giderilmesi cehaletin elindeki gücün bize geçmesini sağlar. Sonuç olarak çalışan insan öğrenir, eline bilgiden kazandığı gücü alır ve istediği başarıya ulaşır.
Başarının ve onu ilgilendiren başlıkları incelediğimize göre gelelim Newton Kanunları’nı bu başlıklarla birleştirmeye.
Kanun 1: Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etki etmedikçe, cisim hareket durumunu korur.
Eğer bir cisme dışarıdan başka bir kuvvet etki etmezse cisim yaptığı işi yapmaya devam eder. Duruyorsa durma işine, hareket halindeyse ona karşı koyan sürtünme kuvveti veya zıt bir kuvvet olmadığı sürece aynı şekilde hareket işine devam eder. Yani bir cismi hareket ettirmek istiyorsanız ona bir başlangıç kuvveti uygulamalısınız. Kanunu başarı kavramına uyarlayacak olursak, başarı için bir kuvvet uygulamamız lazım. Kendimizi başarıya doğru hareket ettirmek için bir başlangıç kuvveti. Eğer hareket halindeysek? O zaman karşımıza çıkan sürtünme kuvveti gibi zıt kuvvetleri azmimiz(a) ile yenmemiz gerek. Bu kuvvetler farklılık göstereceğinden gerekirse kendimizi zıt kuvvetlerden en az etkilenecek şekilde modifikasyona uğratmalıyız. (Uçakların sürtünmeden az etkilenmesi için burunlarının ve kanatlarının özel dizayn edilmesi gibi.)
Kanun 2: Bir cisim üzerindeki net kuvvet, cismin kütlesi ile ivmesinin çarpımına eşittir. (F=m.a)
Bir cisme etki eden net kuvvet (zıt kuvvetler ihmal edilirse) cismin kütlesi ve ivmesi ile doğru orantılıdır. Yani bir cismin kütlesi ne kadar çok olursa ona etki eden kuvvet o kadar çok olur. Aynı şey ivme için de geçerlidir. Buradan birkaç örnek çıkaracak olursak.
m↑ à F↑
a↑ à F↑
Net kuvvet ivme ve kütle ile doğru orantılıdır.
Kanunumuzu başarıya uyarlayacak olursak, kütlemiz (m) çalışma miktarımız, ivmemiz (a) azmimiz, Fnet’imiz ise başarımızdır diyebiliriz. Biz ne kadar çok çalışır ve çalışmamıza azmimizi katarsak başarımız onlarla orantılı olarak artacaktır. Karşımıza yine zıt kuvvetler çıkarsa onları aşmak için daha büyük bir başarı kuvvetine ihtiyaç duyarız. Bunun için de çalışmalarımızı ve azmimizi artırmamız gerekir.
Kanun 3: Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.
Eğer bir cisme bir kuvvet uygularsanız cisim sizin ona uyguladığınız kuvvetin aynı büyüklüğünde zıt bir kuvvet uygular. Sürtünme katsayısıyla başa çıkabilen cisim ise kuvvet doğrultusunda ilerlemeye başlar ancak sürtünme kuvveti cisme hala etki etmektedir. Kanunumuzu başarıya uyarlayacak olursak, biz ne kadar F kuvveti yani başarı uygularsak hayat bize o dirençle bir kuvvet uygular. Ancak hayatın bize uyguladığı zıt kuvvetleri yenmeyi başarırsak bir kere, zıt kuvvetlerin etkisi altında olsak bile hareket etmeye başlarız artık. Yani öyle bir başarı elde etmiş oluruz ki, hayatın zıt kuvvetlerini yenebilecek bir kuvvetle ona karşı koyarız. Zıt kuvvetler hâlâ etki etse bile başarı kuvvetimiz daha büyük olduğundan ilerlemeye devam ederiz.
– Mehmet BALKABAK