‘Şimdiki okurlar da bir garip,’ sanki 80 yaşında bir dede gibi konuştum, farkındayım. Her şeyden önce kitap okuma işi ‘kitaba verilecek ilgidir.’ Kitap derken harfe veya söze desem daha mı adaplı olur?
Günümüz okurlarıyla konuştuğumda 16-24 yaş arasındaki gençleri ‘sık ve sert’ eleştirmen olarak görüyorum. Eleştiriler için bir şey demiyorum. Zaten bunlar olmalıdır. Lakin sık ve sert dememin sebebi: Hemen hemen her okuyucu her türlü yazarı eleştiriyor. Okumasa bile… En azından yaşamından bir kesit bulsa dahi eleştirebiliyor. Doğru bir şey mi? Orasını size bırakıyorum. İşin kötü tarafı daha sanat ruhunu hissetmeden kendi bakış açısına ters gelen durumu hoş olmayan söylemlerle döküyor dudaklarından. Bir şeyi eleştirebilmemiz için onun hakkında yüzde seksen veya doksan biliyor olmamız gerekir. Bir şeyleri eleştireceğimiz yere yorumlasak daha hoş olur bence. Çünkü ‘sözde eğitim’ bizlere eleştirmeyi değil yorumlatmayı öğretti. En azından bildiğimizi yapalım.
İlgi… Hepimizin ilgiye ihtiyacı var. Bu böyle geldi, böyle gider. Peki ya, yazıların? Emin olunuz ki tozlu sayfaların hepimizden daha çok ilgiye ihtiyacı var. Çünkü onlara bakan gözler yok olmaya yüz tutuyor. Dünyada en çok kitap satın alınan ülkelerden birisiymişiz. Fakat okuyanlar sırası? Her zaman söyledim, yine söylerim: “En büyük ilgiyi kitaplar bekler.” Öyle telefonla, ekranla yapılacak işler değil bunlar. Koklayarak, ona değer vererek (zaman ayırarak), konuşularak yapılacak işler bunlar.
Toplumdaki birçok kişi, kitap okumama nedeninin kitabın kendisini sarmaması olduğunu söylüyor. Böyle bir şey olduğuna kesin ve net bir şekilde inanmıyorum. Tek neden “ilgi göstermiyoruz.” İlgiyi o kadar çok isteyen varlık olarak nankörlüğümüze yenik düşüyoruz. İlgi göstermekten korkuyoruz. Ben veya sen, ilgi göstermezsen, sevmezsen hiçbir ilgi, sevgi göremezsin. Zaten 21. yüzyıl sosyolojisi acılarla doludur. Sebepleri ince ruhlu doğan çocukların, büyüyünce ilk işleri o ruhlarını öldürmesinden dolayıdır. Zaman ayırmıyoruz. Bu durumun toplumu cahilliğe sürüklediği aşikâr. 21.yüzyıl cahillik, zamanla yoğrulmuş akıp gidiyor. İnanmak istememenin nedeni de insanların, düşünebilen ve duygusal varlıklar olmaları. İnsanlardan beklediğin ‘sıcak’ duyguların hepsi kitaplarda saklıdır, yemin ederim. ‘’Hayır, yok öyle bir şey” deme, “İlgiyle Oku!” Fark edeceksin.
Ülkedeki büyük sıkıntılar, insanların iç psikolojisindeki derin acıların sebebi ince ruhu kaybetmesidir. Evet, ne yazık ki ince ruhlarımızı kaybettik. Birbirimizi anlamamayı, kırıp dökmeyi, terk etmeyi, acı çektirmeyi kendimize iş saydık. Bu durum böyle olursa emin ol bir gün bir yazar, şair veya filozof “Bu hep böyle mi olur?” diyecek.
Yıllar yılı sanatçılar “sanat, toplum için mi yoksa sanat için mi?” diye tartışıp durdular. O da güzelmiş! En azından o, bunu giymiş; o, şöyle yapmış… O’larla yaşamamışlar. Bana göre sanat topluma pek kalmadı; “Sanat, sanat içindir.” İbn-i Sina’nın, “Bilim ve sanat önemsenmediğinde toplumları terk eder.” Sözüyle son sözlerimi doğruluyorum.
Bu yüzden diyorum ki sık sık: “Keşke 1900’lerin adamı olsaydım. Küçük bir evde doğup, kelimelerle savrulup gitseydim; ince ruhlara…”
– Evren SARI