Gidiyorum… Nereye olduğunu bilmeden sadece gidiyorum. Gözlerim kapalı seçiyorum sokakları, caddeleri. Bunu neden yapıyorum bilemiyorum ama yapıyorum işte. Gözlerden ne kadar uzakta olursam iyidir diye düşünüyorum sanırım. Tek başıma bir mağara oluşturuyorum düşlerimde. Kalın duvarları olan ve kimsenin giremeyeceği bir mağara.
Yaptıklarımın bir sonucu olarak yalnızlaştırıyorum kendimi, belki de kendimi böyle cezalandırıyorum, bilemiyorum. Yaptıklarımın, yapacaklarıma her daim müdahale etmesini istemiyorum. Sanki alnımda yaptığım tüm hatalar yazıyormuşçasına insanların garip bakışlarına maruz kalıyorum. O bakışlara maruz kalmamak için ıssız yolları seçebilmek daha cazip geliyor bana.
Düşüncelere dalmak pek de zor olmuyor artık. Onca yaptığım hatayı düzeltebilmenin çarelerini ararken insan ister istemez düşünlerinin karma karışık kollarına atıyor kendisini. Artık daha da eminim ki geçmişte yaptıklarımın bedelini ödüyorum. Pişmanlık duygusu dayanılmaz bir noktaya geldi artık. Ne yapacağımı bilemeden sadece yürüyorum.
Onca kırılan kalpten sonra güllük gülistanlık bir hayat yaşamayı nasıl beklerdim ki? Bu hiç de adil olmazdı zaten. Gözden uzakta kaldığım sürece yaptıklarıma birer mana bulup kendimi sakinleştirebiliyorum ya da bana öyle geliyor.
Artık dayanamıyorum. Kendimi, üzüntülerimi, mutluluklarımı paylaşabileceğim tek bir kişiyi bile bırakmadan her kalbi kırmayı nasıl başarabilmiştim. Aniden bir ses duyar gibi hissettim. Sanırım artık delirme derecesine gelmiş gibi hissediyordum kendimi ta ki omzumda bir elin sıcaklığını hissedene kadar.
Bu sıcaklığı hissetmeyeli ne kadar zaman olduğunu unutmuştum bile. Omzumdaki sıcaklık kaskatı kesilmiş kalbimi yumuşatmaya yetmişti. Yaptıklarım aklıma daha çok gelmeye başlamıştı ve daha çok üzülmeye başlamıştım. Dolan gözlerimden akan iki damla gözyaşı sanki çöle düşen yağmur gibi kıymetliydi çünkü. Artık hislerimi yaşayabiliyordum.
Akan her damla gözyaşı biraz daha iyileştiriyordu açılan yaraları, yaptığım hataları. Çorak toprakları yeşerten yağmur misali gözyaşlarım hatalarıma birer birer merhem olmuş, iyileştirmişti.
Çağatay KIRBUĞA