Elden teslim kuşlarım vardı oysa

Gökyüzü tanık, apak bulutlar da telaşıma

Yine yetişemedim işte…vasiyetim olsun

Yazılsın o taşa: ”Hep geç kaldı  hayata ve aşka”

 

Yıllar sonra saklı evlerden birinde Antakya’da

Karşılaştık yalnızlığım ve ben, otuz yaşımla

-Ben seni öldü biliyordum, kırk yıl önce…

Gülümsedi kucaklarken beni sessizce

Hasret gideriyoruz bir(er) bira eşliğinde

O yürek çizen Arapça şarkı,‘Mektub’ fonda

‘İsmek ya habibi!..’ Feyruz’un sesinden…

“Adını yazıyorum sevgilim, yaşlı kavağa

Adımı yazıyorsun toza, toprağa…”

Sustuk aynı şeyleri duyarak uzun süre…

 

Neccar Dağı’nın büyürken gölgesi önümüzde

Hesap ödemeye kalktım tatlı bir esrimeyle

Kasada tanımadığım biri, başını sallayarak

Güldü, işaret edip kalktığım masayı… orada

Bıraktığım otuz yaşımı tanıyor anlaşılan.

 

 

Bildik bir sokakta dolaştım yabancı adımlarla

Asi’nin ağarttığı, suskun yalnızlığım kolumda

Bize yol gösteren eski gölgem önümüzde…

 

Ne göçmen ne mübadil olabildim burada

Yılda on günlük bir sığınmacıyım ancak.

Deniz yeli! yıka, arıt yanan başımı serinliğinle.

 

Selman BÜYÜKAŞIK 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: