Bir dostluk aşka dönüşebilir belki ama hiçbir aşk dostluğa geri dönemez…
Dostluğa geri dönemediklerime…
I
Gecelerdir aynı sahne
Öfkeli bir çapağa dönüşüyor gözümde.
Bavulun elinde, sen muamma bir diyara
Ben sürgüne gidiyorum kendi tenimde.
Gideceksin…
Bu aşkın müsveddesi
Duvarlarda tarih diye kalacak biliyorum.
Senin sıcaklığını özleyeceğim
Bir aralık ( kendi sıcaklığımın bile yabancı geldiği tenimde)
Soracaklar susacağım.
Senin gözlerine düşen bu yolculuğun
Lastik izleri kalacak göğsümün üstünde
Hep yaşanması acilen şart olan imkânsızdır ya
Benim ömrümde…
Diyemeyeceğim hiçbir zaman
Belleğime dolanacak korkak birkaç kelime
Kurduğum bütün cümleler tortop kalacak dilimde
Sonra kapanacak bir kapı, çekilecek bir sifon
Metaforlarda döne döne çekileceğim,
Gömüleceğim kendime…
II
Ve sonra gittin…
Giderken en çok yüzümü çiğnedin.
Sende mi böyle ansızın çekip gidecektin?
Sessiz, kendi halinde bir kapıyı
Böyle yerinden mi sökecektin?
Birbirinden ayrı iki kümeydik
Ayrı ve bomboş iki kümeydik artık
Kısa kalıyordu sığ kelimeler,
Derin kesikleri doldurmuyordu
Ne onarmak mümkündü
Ne de unutmak
Sıkı sıkıya kapatmıştın kapıları
Bir “nasılsının”, bir “merhabanın” geçebileceği kadar bile
Aralık yoktu
Her şey tam da
Bilmediğim bir masala benziyordu
Çünkü bildiğim hiçbir masal
Böyle bitmiyordu.
Bir varmış
Ama
Artık biri yokmuş…
III
Ağrı kesici cümleler, dost tesellileri ve
Bulanık saatlerin etkisi çabuk geçti
Berraklaştı gözlerimin önü.
Titreyip geri tepiyor,
Cam kırığı yutmuşçasına acıtıyordu
Acele ile yaşayıp attığımız
Ve dibe çökmüş bütün anılar
Görünüyordu.
Beraber tükettiğimiz her saniye
Bir düğüm oluyordu göğsümde
Arşivlere sığmayan yüzün kanatıyordu ve durmadan
Başladığı şiire geri dönüyordu
Belki de aynı şiir etrafında dolanıp duruyordu
Sesin yasaktı, dokunuşlarınsa uzak…
Türkülere sığındım şiirlere birde
Bir tek dileğim vardı
“mutlu ol yeter.”
Başaramadım…
Boşluğunu yalanlarla dolduramadım
Unutmakta iki kişilikmiş meğer…
IV
Bu kentte bir sokak,
O sokakta bir durak, durağa yaslanmış bir şair.
Dokunsan ağlayacak…
Senden sonra ben de kendimi terk ettim o gece
Sevdiğin bütün türküleri ve şiirleri kurşuna dizdim gönlümde
Bütün meyhanelerinde biraz içtim
Bütün parklarında biraz oturdum
Bütün kaldırımlarında sızdım biraz…
Bozulmaya hazır yeminlerim avucumda bekledim günlerce
Yatalak bir hasret duruyordu orta yerde
Birde yüzümde ayak izleri…
Islak sözcüklerle serinletiyordum içimi
“Deniz” diyordum.
“Irmak” diyordum.
“pınar” diye bağırıyordum.
Bu trajedinin kuytu bir satırbaşında
Çevirdi yolumu
Kör bir kelimeyle vurdu beni hasretin
Yitip gittim…
Sonra sen beni
Hiçbir şiirin,
Hiçbir mısrasında bulamadın
İyi ki aramadın
Çünkü
Hiçbir şiirin hiçbir mısrasında bulamazdın.
V
Kül tablalarında yanık unutulurdu acılarım
Seni düşündüğümde.
Kire karışırdı öfke
Tırnak ile et arasında
Ve biliyorum:
İskambiller hep yalan söyledi
Beni sevdiğin hususunda…
Şimdi yüzün belki de
Bir başka yabancı koyunda.
Benim yüzüm ise
Yabancıdır tenime
Ve çırılçıplak bir kederdir koynumda.
Ben sende yüzümü sevdim,
Yüzünü ve hüznü sevdim.
Dilimizde devrim türküleri ile geçtiğimiz yolları sevdim.
O yolların, bir gün seni benden koparacağını nerden bilirdim.
Sevemedim otobüsleri, trenleri sevemedim.
Garları, sallanan elleri ve gar dönüşlerini.
Onlara koşacaktın beni terk edip, bilirdim…
V I
Bu kentte bir park
O parkta bir bank
Banka oturmuş
Üşümüş bir el, titrek diz, göçmüş bir yanak
Oturmuş bir şair
Ağladı, ağlayacak
Yaslanmış bir şair imgelere,
Kelimelere yaltaklanarak.
Korkarım, öfkesi kendini yakacak
gecelerdir aynı sahne
Öfkeli bir çapağa dönüşüyor gözümde.
Bavulun elinde, sen muamma bir diyara
Ben sürgüne gidiyorum kendi tenimde.
Senden sonra bende kendimi terk ettim o gece…
İbrahim Halil Doğan