Şimdi saydam bir kapının ardından bakarken dünyaya, güneşiyle, mavisiyle, neşesiyle tüm iyimserliğiyle tadıyorum yaşamayı. Gün bir sonraki güne açılırken, umutla gelen bir sonraki günle birlikte karşılıyorum baharı. Bir telden dökülen nağmelerle, hayata gözlerini yeni açmış bir bebek acemiliğiyle bakıyorum… Bir çift güvercin oluyor bahar birden. Kelebeklerle kanat çırpıyorum – bir serçe kadar kırılgan, bir karınca kadar kanaatkar ve umut dolu olabiliyorum. Cebimde bir defter, her daim yanımdan ayırmadığım kalemim… En güzel yazıları, henüz yaşanmamışı yazmak için bekler. Şimdi bir iskelede, doğan güneşe karşı oturmuş, ümitsizliğimle ilgili yazmadan evvel, iyimserdi yazılanlar ve yaşananlar benim için. Ömrü boyunca tek bir ses duymamış bir sağırın denizi, engin mavisini gördüğündeki o sesin tanımını düşünüyorum. Hayal ettiği tınının notaları dolanıyor zihnimde.
Zihnimdeki keşmekeşi nakşederken kalemim sayfalara; kağıt üzerinde beliren her harf, her satır, her cümle, her paragraf daha da karmaşıklaştırıyor….
Her sayfada ayrı bir dize, ayrı bir paragraf.. . Çoğu yarım kalmış tamamlanmayı bekleyen… Şevkle başladığım her şey tamamlanmadan tüketiyor ömrünü. Kayıp gidenin arkasından bakıp, üzülmemeyi de öğreniyorum. Burada terk edildiğim günü hatırlatıyor zihnim. Bu iskelenin üzerinde, aynı buna benzer bir günde hiç yaşamadan akıp giden bir sürü anı kaldı geriye ondan…
Teselli yok, ümit yok, gelecek yoktu artık. Hatıralar ne kadar kolay külleniyor oysa! Hissizleşiyor insan. Yok olan hatıraların yerini yenileri alıyor. Geçen zaman kapatıyor yalnızca tüm yaraları.
Uzun bir ayrılık konuşması yapılıyor-nutuk atar gibi. Lakin, şefkat dolu. Dinlermiş gibi yaptığım her cümleyi dinlemeden zihnimin karanlık bir köşesine hapsediyorum. Söylenmiş saydığım her sözü bulanıklaştırıp bırakıyorum zamana. Kalbimin hızla çarpışına, ellerimin titremesine engel olup susuyorum. Bir deniz kenarında, bir iskelenin üzerinde giderek küçülen bir karartıyı takip diyorum. Onun gidişiyle birlikte bitiyor hayat benim için. Nasıl baş ederim diye düşündüğüm acıyla karılıyor, nasıl yaşayabildiğimi görüyorum. Ayrılık konuşmaları, son sözler, siluetler, gölgeler, yaşanmış olanın hiç olmamış olması kalıyor yalnızca geriye.
Bir sigara yakıyorum, defterimde yeni bir sayfa açıyorum. Kalemimin ucunu daha sivri yontuyorum ve tüm bunlara inat en iyimser şiirlerimi yazıyorum.
Bahar gibi, yeniden can bulan doğa gibi, bir enstrümandan dökülen nağmeler gibi yeniden doğuyorum. Öfkemi ve kırılganlığımı yok sayarak.
Geçtiğim her sokakta, yürüdüğüm her kaldırımda bir anı aramıyorum. Gerçekliğini yitirmiş bir terk edilme öyküsü olarak kalıyor yalnızca, bahara adanmış sözler yığını…
Funda ÇİÇEK