Zamanın zuhur etmesinden bu yana insan gönlünün derinliklerinde kaynayan kızıl aşk denizlerinden esen rüzgârlara kadar ve dahi gecelerin karanlığına doğan ayın parlaklığından ismini alan ne varsa hepsi gönderilmiş bu matematiksel mektupta gizlidir. Bu mektup bir olasılığın algoritması, en derin denklemlerin bilinmeyeni ve en hüzünlü türevlerinin eşleniğidir. Anlamsızlığın dahi bir anlamının olduğu evrende böyle bir mektubun yazılması teğet geçen aşkların varlığı ve hükümsüz tek taraflı matematiksel sevgiler ve o sevgilerin ince yürekli sahipleri için farzdır.Senin için de farzdır Feraye.
Gönlünün en muhkem beldelerinde çekingen tutuk ve saygılı aşkları saklayanların günbegün o amansız azapla nasıl lal olduklarına şahit olmuş olmanı umuyorken sabahında sükût-u hayale uyanmış bir zavallı gibi garip bir dinçlik geziniyor damarlarımda. Oysa aşkın matematiği ve metafiziği ile sarhoş olan pejmürde dervişler gibiydim senin Kızılırmak saçlarına, isminle mütenasip mahi yüzüne nazar ettiğim kıpırtısı yüreğime bin balyozla vurulan o ilk anda. Senin dilinden aktaracak olursam- ki evet böylesi daha münasip-çarpanlarına ayrılmış bir daha da düzen tutmamış ifadelere benziyordum. Sen ise doğallığın zirvesinde ne sıfır ne de eksi-bilemiyorum-ne pozitif ne de negatif; umarsız aceleci bir sayı gibiydin, kader yapraklarımın arasında. Ömrümün dertli işlemleri arasına bir değerde sıralanan bir birim, bir denklem, sonsuz matris düzleminde tanımadığım doğrusal bir noktaydın ya da her neyse.
Matematikle yalnızlığı zirvede tattığım ilkokulda tanıştım. İnsanların dillerini anlamadığım için yalnız sayılırdım; kolay değil insanın kalkıp başka bir ülkeden gelip bilmediği dersleri öğrenmeye çalışması,o dersler ki eşekten düşme hissini kemiklerinde bir çıtırtı hissiyle eşdeğer olarak ifade eden derslerdi.Daha sonraki süreçlerde dikkat et kamyon çarpacak önermesini duymamışken hem de.Özellikle matematik…Onu anlayamadığımı sezmiş olmalı ki matematik beni sevememişti ve bunda cidden suçum yoktu; tıpkı senin beni anlayamadığın ve sevemediğin gibi.Seni severken de suçum yoktu,masumdum emin ol.Matematikle olan tanışıklığım aslında senden çok çok öncelere dayanmaktaydı. Matematik yüzünden öğretmenimden çok sopa yemişliğim vardı lakin ben hiç küsmedim Feraye; ne öğretmenime ne de matematiğe; ama sana? Söyleyemiyorum biliyorsun işte. Nasıl küskün olmayayım ki? Kader kümesinin tüm etkisiz elemanlarının benim kendi benlik kümemde olduğunu ve uzaklardan gelen bir bilinmeyenin senin denklem evrenine girip onu koskoca bir kesişim kümesine dönüştürdüğünü anlatsaydın keşke.Anlatmadın benim ve senin bir birleşim kümesinde olamayacağımızı.Çok makus bir kesişim kümesi içerisindeyiz şimdilerde.Allah’ın titizlikle yarattığı ve yüzüne özenle yerleştirdiği her defasında altmış derecelik açılarla kallavi bir şekilde geometrik dişlerinin muntazamlığından süzülen o güzel tebessümünü bana gösterdiğin ağzına, dudaklarına ve o dudakların yanındaki küçük birer iç acı ile endam eden gamzelerinden her birine mukayyet olamadın. Burada suçu sadece sana bulamayacağım tabi. O gürsel edalı yumuşak sesini yüreğim duymasaydı uruni bakışlarını görmeseydim diyorum. Hiç konuşmasaydık bu evrende hiç denk gelmeseydik. Belki koskoca evrende seninle birbirinden uzak iki yalnız yıldız olarak kalırdık aramızdaki mesafeler ölçülemezdi. Şimdi ise aramızdaki mesafeleri matematikle değil de haykırışlarla ölçmeye çalışıyorum.
Benim bu küskünlüğümün sende asla tesiri yok biliyorum çünkü küsmek çocuklara mahsus bir hadise. Sen çocuk değilsin ve bir çocuk kalbinde dolaşan, gökkuşağı misali rengarenk bir yelpaze ile yellenen safiyane ve şeker tadında sevda tohumlarını o büyümüş benliğin asla yürek değirmeninde öğütemez. Sen bunları anlayamayacak kadar büyük ve erişkin bir bireysin. Mantığın da cabası tabi… Reel bazda matematik demek ki insana böyle işliyor Feraye. Geldiğin yerde ve olduğun yerde kaç sevgi tattın kaç yüreğe battın acaba? Seni, sayıları ve olasılıkları kıskandırırcasına kim sevebildi keşke bana söyleyebilsen. Nane tadını alman için naneli sigaranın nane düğmesini infilak ettirirken bilmeliydim benim de yüreğimi böylesine infilak ettirdiğini. Lakin ben tütün ve içindeki nane kadar işleyemedim sana ne kadar büyük bir zillet.
Annene söyle bir daha sana sigara da içirmesin zira hem baban hasta hem de soluyorsun git gide. Hangimiz eskisi gibiyiz ki? Gençlik maalesef matematik gibi her dem kendini yenileyebilen bir olgu değil. Birbirine paralel açılarla artık ahesteden de olsa zuhur etmeye başlayan kırışıklıklarında kendimden başka kimseyi bulamıyorum Feraye. Sen yine de az iç şu zıkkımı benden sana tavsiye haddim olmayarak. Beni bir adam yerine koymadın bir sayıya bile değer verebildiğin halde. Sözümü yabana atma lütfen. Bu saatten sonra benden ne olur bilmem ama sen sigarayı bırak yoksa evde kalacaksın. Görücülerin seni on ile çarpıp okek ve obebini almayacak. Hoş, o ‘’kek’’ kimse artık sana o beybi bile demeyecek. Ve sen onları beni mahcup ettiğin gibi rüsva edecek kuvveti şimdilerde türevi alınmış asık suratınla bile bulamayacaksın. Hayırlısını bekliyordun ya demek ki böyleymiş deyip hayatın türevini, integralini, bilinmeyen denklemlerini, artılarını, eksilerini hesaplayıp içtiğin çaylarla yediğin acıbadem kurabiyelerinin ve yaşattığın mahcubiyetin sağlamasını yapmanı seni matematiğe ve kadere inat sevmiş kapı eşiğinde beklettiğin akşam namazını kaçırmış gerzek bir çocuk olarak can-ı yürekten temenni ederim. Annene selamlarımı ilet ellerinden çok çok öpüyorum onun. Babana da Allah’tan acil şifalar diliyorum.
Bana müsaade, matematiğim buraya kadar yetiyor Feraye. Kendine iyi bak.
Elveda…
Teoman Alpay